Bir dahâ arayın, dedi. Bir dahâ aradılar ve ta’rîf edilen kimsenin cesedini kırk ölünün altında buldular.
• Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Alîye “radıyallahü anh”, senin eline Benî Hanîfe esîrlerinden bir câriye geçecekdir. Ondan bir oğlun olacakdır. Adını Muhammed koy ve onu benim künyemle çağır, buyurdu. Hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü anh” halîfeliği sırasında Yemâme fethedildi. Benî Hanîfeden esîrler alındı. Hazret-i Ebû Bekr, esîrlerden Havle binti Ca’fer bin Kays-il Hanefiyye adlı câriyeyi hazret-i Alîye gönderdi. Ondan hazret-i Alînin Muhammed adlı oğlu dünyâya geldi. [Muhammed bin Hanefiyye bu zâtdır. Hicrî 21. senesinde tevellüd, 71 de vefât etdi.]
• Yemâmeden bir kadın başında yara bulunan bir çocuğu Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” getirdi. Resûlullah çocuğun başına mubârek ağzının suyundan sürdü. Yara iyileşdi. O çocuğun neslinden gelenlerde bir dahâ bu cins yara hiç görülmedi. Aynı kadın başında yara olan başka bir çocuğu peygamberlik iddiâsında bulunan yalancılardan Müseyleme-tül Kezzâba götürdü. Müseyleme tükrüğünü çocuğun başına sürdü. Çocuğun başı temâmen kel oldu. Neslinde de bu hastalık devâm etdi.
• Ebû Zer Gıfârî “radıyallahü anh” Emîr-ül mü’minîn hazret-i Osmânın halîfeliği sırasında, Medîneden Rebzeye göç edip, orada yerleşdi. Vefât etmeden önce çok hastalandı. Annesi devâmlı ağlıyordu. Anneciğim niçin ağlıyorsun, diye sordu. Annesi vefâtın yaklaşdı! Evde kefen yapacak bir parça bezimiz dahi yokdur, dedi. Annesine, onun için üzülme. Bir gün bir cemâ’at ile birlikde Resûlullahın huzûrunda oturuyorduk. İçinizden biriniz sahrâda vefât edecekdir. Ehl-i islâmdan bir cemâ’at onun cenâzesinde hâzır bulunacakdır, buyurdu. O zemân o meclisde bulunanlardan benden başka hepsi vefât etdiler. Şimdi sen şu tepeye çıkıp bir bak. Resûlullahın işâret buyurduğu cemâ’atin gelmeleri lâzım, dedi. Annesi, oğlum hâcıların gelip gitme zemânı geçdi. Şimdi kim olur, dedi. Çıkıp bakması için ısrâr edince, annesi o tepeye çıkıp bakdı.