İbrâhîm Hanefî “rahimehullahü teâlâ” buyurdu ki, Hasen bin Alî “radıyallahü anhümâ” halîfeliği hazret-i Mu’âviyeye teslîm edince, taraftarlarından biri ona, (ey mü’minleri zelîl eden) diye hitâb etdi. Hazret-i Hasen de “radıyallahü anh”: Ben mü’minleri azîz edenim. Babam Alîden “radıyallahü anh” duydum, buyurdu ki: “Mu’âviyenin “radıyallahü anh” halîfeliğine karşı gelmeyiniz. Çünki benden sonra bu vazîfeyi o üzerine alacakdır. Onu kaybetdiğiniz zemân, başların kopduğunu ve yere düşdüğünü görürsünüz.”
Hasen-i Basrî “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki: Hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü anh” şöyle buyurduğunu nakl eder. Bir gün Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” gördüm. Yanında hazret-i Hasen vardı. Bir kerre o insanların üzerine doğru gidiyor, bir kerre de insanlar ona doğru geliyorlardı. Bu sırada Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: “Benim bu oğlum seyyiddir. Ümmîd edilir ki, Allahü teâlâ bunun vâsıtasıyla müslimânlardan iki büyük cemâ’atin arasını ıslâh eder.” Bunu İmâm-ı Buhârî bildirmişdir.
Biliniz ki, Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” çocukları, babalarının kendilerine güzel terbiye vermeleri sebebiyle fazîletlidirler, üstündürler. Şübhesiz ki, hazret-i Fâtımanın “radıyallahü anhâ” evlâdları, hazret-i Ebû Bekrin, hazret-i Ömerin, hazret-i Osmânın evlâdlarından ve hazret-i Alînin hazret-i Fâtımadan “radıyallahü anhüm ecma’în” olmayan evlâdlarından üstündürler. Çünki onlar, Allahü teâlânın kendilerinden ricsi giderdiği temiz bir nesil, sülâle-i tâhiredirler. Allahü teâlâ onları tertemiz kılmışdır. Onlar Ehl-i beyt-i Resûldürler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ehl-i beytim Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Ona binen kurtulur.)
Câbir bin Abdüllah “radıyallahü anh” şöyle bildirmişdir: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Kusvâ adlı devesi üzerinde hutbe îrâd ederken, şöyle buyurduğunu işitdim: (Ey insanlar! Size iki şey bırakıyorum. Allahü teâlânın kitâbını ve Ehl-i beytimi. Onlara yapışırsanız, dalâlete düşmezsiniz.)