Fâtımaya söyleme, buyurdu. Hazret-i Alîye “radıyallahü anh” oğlumun adını ne koydun diye sordu. Yine hazreti Hasenin “radıyallahü anh” isminin konmasında olduğu gibi karşılıklı konuşdular. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Yâ Muhammed “aleyhisselâm”, oğlunun adını Hârûnun “aleyhisselâm” diğer oğlunun adından koy, onun adı Şenberre idi. Arabîde Hüseyn demekdir, dedi.
Hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” ayaklarından göğsüne kadar Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” çok benzerdi. Hazret-i Hasen de “radıyallahü anh” göğsünden başına kadar Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” çok benzerdi. Bir gün hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” hazret-i Haseni “radıyallahü anh” omuzuna kadar kaldırdı. Yemîn ederek, Alîye “radıyallahü anh” değil, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” benziyor, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” de tebessüm etdi.
Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” yaya olarak yirmibeş kerre hac yapdı. Gençler onun binek hayvânını yanında çekip götürürlerdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir gün minbere çıkmışdı. Hazret-i Hasen de “radıyallahü anh” kucağında idi. Bir cemâ’ate bakıyor, bir de hazret-i Hasene bakıyordu: (Bu benim oğlum Seyyiddir. Allahü teâlâ yakında bunun vâsıtasıyla iki müslimân askerinin arasını barışdırır)buyurdu. Hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh”, hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” müslimânlar arasında fitne çıkmasına aslâ râzı olmadığını, fitne çıkmamasını cân-ı gönülden istediğini biliyordu. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” şehîd olunca, hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” hazret-i Hasen “radıyallahü anh” ile gizlice anlaşdı. Eğer başına bir iş gelirse, kendisinden sonra hazret-i Hasenin “radıyallahü anh” halîfe olması için sözleşdi. Hazret-i Hasen “radıyallahü anh” hutbeye çıkıp: Ey müslimânlar! Ben hiçbir zemân fitneyi sevmem! Bugün Mu’âviye “radıyallahü anh” ile sulh yapdım. Bu işi, ya’nî halîfeliği ona bırakdım. Eğer hakkı ise, hakkı ona ulaşdı. Eğer halîfelik benim hakkım ise, ümmet-i Muhammedin “aleyhisselâm” salâhı, iyiliği için hakkımı ona bağışladım.