Ubeydullah bin Ziyâdı Kûfede bir köşkde otururken gördüm. Emîr-ül mü’minîn hazret-i Hüseynin “radıyallahü anh” mubârek başı önünde idi! Sonra Ubeydullah bin Ziyâdın kesilmiş başını Muhtârın önünde gördüm. Muhtârın başını, Zübeyrin oğlu Mus’abın önünde, Mus’abın başını da Abdülmelik bin Mervânın önünde gördüm. Bu hâdiselerin hepsi kısa bir zemânda, bir asr içinde vukû’ buldu.
• İ’timâd olunan kimselerden biri şöyle anlatmışdır: Ubeydullah bin Ziyâdın ve arkadaşlarının kesilmiş başlarını Kûfe mescidine getirip koydular. Ben de orada idim. Orada bulunanlar, geldi! geldi! diye bağrışdılar. Bir de bakdım, bir yılan geldi. Başların arasında dolaşdı ve Ubeydüllah bin Ziyâdın burnunun deliğinden içeri girdi. Biraz durdukdan sonra çıkdı ve kayboldu. Sonra insanlar yine, geldi! geldi! diye bağrışdılar. O yılan tekrâr geldi. Önceki gibi yapdı. Bu hâl def’alarca tekrârlandı.
• Nakl edilmişdir ki, Şemr bin Zilcûş, hazret-i Hüseynin “radıyallahü anh” yükleri arasında bir mikdâr altın bulup aldı. Bir kısmını kızına zînet yapdırmak için bir kuyumcuya verdi. Kuyumcu altını ateşe koyunca, altın eriyip yok oldu. Şemr bunu duyunca, kuyumcuyu yanına çağırıp geri kalan altını da verip, gözü önünde ateşe koymasını istedi. Kuyumcu o altını da ateşe koyunca, yine eriyip yok oldu. Hiçbir şey kalmadı.
• Nakl edilmişdir ki, hazret-i Hüseynin “radıyallahü anh” bir kaç devesini, o bedbaht kimseler kesip pişirmişlerdi. O kadar acı olmuşdu ki, hiçbiri bir lokma yiyemediler. Vâhib “radıyallahü anh” şöyle anlatmışdır: Hazret-i Hüseynin “radıyallahü anh” mubârek başını taşıyan deveyi de kesdiler. Eti, meşhûr acı sabr otundan dahâ acı olmuşdu. Eti ateşe atıp yakdılar.
• İ’timâd edilir kimselerden biri şöyle anlatmışdır: Tay kabîlesinden birine sordum. Cinnîlerin hazret-i Hüseyn “radıyallahü anh” için feryâd ederek ağlaşdıklarını duymuşsunuz, öyle mi? Evet bu kabîleden herkes duymuşdur. Kime sorsan sana anlatır, dedi.