Yâ Resûlallah, ben onu şehîd etmeğe uğraşmadım, dedim. Parmaklarını kesmek dahâ kötüdür, buyurdu. Sonra bana ey Allahın düşmânı, Allahü teâlâ şeklini değişdirsin, diye düâ etdi. Ondan sonra a’zâlarımı değişmiş buldum, dedi. Bunları dinleyenler o kimseye la’net etdiler.
• Vâkıdî “rahmetullahi aleyh” şöyle bildirmişdir: Mel’ûn Şimir, hazret-i Hüseynin “radıyallahü anh” mubârek başını kesdikden sonra, bir torbaya koyup evine getirdi. Torbayı yere koyup, üzerine bir dağarcık koydu. Hanımı gece dışarı çıkdığında, o dağarcıkdan bir nûrun göklere yükseldiğini gördü. Yanına yaklaşınca altından bir ses işitdi. Hemen kocası Şimirin yanına gidip, durumu anlatdı ve onun altında ne vardır diye sordu. Şimir mel’ûnu, bir hâricînin başıdır. Yezîde götürüyorum, bana çok mâl verir, dedi. Hanımı, adı nedir, diye sordu. Hüseyn bin Alîdir deyince, kadın bir çığlık atdı ve bayılıp düşdü. Kendine geldiğinde, kocasına, ey mecûsîden dahâ kötü kimse! Allahdan korkmadın mı? Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” kabrinde incitdin. Âlemlerin seyyidinin göz nûrunun başını kesdin, dedi. Sonra ağlayarak, Şimirin yanından çıkdı. Şimir uyuyunca, hazret-i Hüseynin mubârek başını alıp öpdü ve odasına götürdü. Başka kadınları da çağırdı. Kapıları kapatıp ağlaşdılar. Gece ilerleyince, kadını uyku basdırıp, uyudu. Rü’yâsında evinin yarıldığını ve her tarafı bir nûrun kapladığını gördü. Bir beyâz bulut içinde iki hâtun geldi. Hazret-i Hüseynin başını alıp ağlaşdılar. Bu iki hâtun, hazret-i Hadîce ve hazret-i Fâtımadır “radıyallahü anhümâ” dediler. Sonra yüzü ay gibi parlayan bir kimse geldi. Bu, Muhammed aleyhisselâmdır, dediler. Sağ tarafında hazret-i Hamza, Ca’fer-i Tayyâr ve diğer Eshâb-ı kirâm vardı. Ağlaşdılar ve hazret-i Hüseynin başını öpdüler. Hazret-i Hadîce ve hazret-i Fâtıma Şimirin hanımının yanına gelip, senin bizim üzerimizde hakkın çokdur. Ne istersin, dediler. Eğer kabûl ederseniz, Cennetde sizinle birlikde olayım, dedi. Allahü teâlâ işlerini ıslâh etsin, seni bekliyoruz, dediler.