Cânım size fedâ olsun, bir mikdâr hediyyem vardır. Onunla Allahü teâlâya yakın olmak isterim, dedim. Getir, buyurdu. Önce kendi dinârlarımı önlerine koydum. Sonra falan dostunuz da benimle size hediyye gönderdi, dedim. Getir, buyurdu. Keseyi huzûruna koydum. Kesenin içindekileri yere dök, buyurdu, dökdüm. Mubârek eliyle o dinârları dağıtdı ve benim katdığım bir dinârı ayırdı. O kimse bu dinârları sayı olarak değil, ağırlık olarak hesâb etmişdir, buyurdu.
• Bir şahs şöyle anlatmışdır: Alî bin Yaktîn ile bir kimse bana Kûfeye git, falan kimse ile yol arkadaşı ol. İki hayvân satın alın ve şu hediyyeleri ve mektûbları Mûsâ Kâzım hazretlerine götürün, dediler. Kûfeye gidip söylenen kimseyi buldum. İki koyun satın alıp, yola çıkdık. Medîne yakınlarında bir yerde konakladık. Yemek yiyorduk. O sırada Mûsâ Kâzımı “radıyallahü anh” gördük. Bir katıra binmiş geliyordu. Ayağa kalkıp selâm verdik. Yanınızda olanları getirin, buyurdu. Götürdük ve mektûbları da verdik. Bir kaç mektûb çıkarıp, bunlar getirdiğiniz mektûbların cevâblarıdır. Geri dönüp gidiniz. Allahü teâlâya emânet olunuz, buyurdu. Biz, yiyeceğimiz kalmadı, Medîneye az bir mesâfe var. Müsâade ederseniz Medîneye gidip, Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” ziyâret edelim ve yiyecek alıp geri dönelim, dedik. Bize yidiğinizden artan birşey var mıdır, buyurdu. Vardır deyip, artanları getirdik. Mubârek eliyle onlara dokundu ve bu size Kûfeye kadar yeter. Allahü teâlâ sizi muhâfaza etsin, geriye dönün, buyurdu. Geri döndük, o yiyecek bize Kûfeye kadar kâfi geldi.
İMÂM-I ALÎ RIZÂ
“radıyallahü anh”
İmâm-ı Alî Rızâ, İmâm-ı Mûsâ Kâzımın oğludur. Oniki imâmın sekizincisidir. Künyesi babasının künyesi gibi Ebül Hasendir. Babası kendi künyemi ona bağışladım, buyurmuşdur. Lakabı, Rızâdır. Babasına dediler ki, halîfe Me’mûn ondan râzı olduğu için mi oğlun Alîyi Rızâ lakabıyla çağırıyorsunuz?