Râfizî: Hazret-i Alînin dostluğu farzdır. [Hazret-i Alîyi sevmek farzdır.] Kur’ân-ı azîmüşşânda, Şûrâ sûresinde, yirmiüçüncü âyetinde meâlen (Size islâmiyyeti bildirdiğim ve Cenneti müjdelediğim için, bir karşılık beklemiyorum. Yalnız yakınım olanları seviniz) buyuruldu ki, bunlar, Alî, Fâtıma, Hasen ve Hüseyndir.
Ca’fer-i Sâdık: Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh” düâ etmek ve Onun dostluğu [Onu sevmek] farzdır. Allahü teâlâ, Haşr sûresinde onuncu âyetinde meâlen (Muhâcirlerden ve Ensârdan sonra, kıyâmete kadar gelen mü’minler, yâ Rabbî! Bizi afv et ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi [ya’nî Eshâb-ı kirâmı] afv et derler) buyuruyor. Hüseynî tefsîrinde diyor ki; (Âlimler buyurdu ki, Eshâb-ı kirâmdan “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” birini sevmiyen kimse, bu âyetde bildirilen mü’minlerden olmaz. Bu düâdan mahrûm olur).
Râfizî: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Hasen ve Hüseyn, Cennet gençlerinin üstünüdür. Babaları dahâ üstündür) buyurmadı mı?
Ca’fer-i Sâdık “radıyallahü teâlâ anh”: Ebû Bekr-i Sıddîk hakkında bundan iyisini buyurdu. Babam Muhammed Bâkırdan işitdim. Ceddim İmâm-ı Alî “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûrunda idim. Başka kimse yok idi. Ebû Bekr ile Ömer “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” geldi. Server-i âlem ve Seyyid-i veledi âdem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”: (Yâ Alî! Bu ikisi, Peygamberlerden başka, Cennet erkeklerinin en üstünüdür.)
Râfizî dedi: Yâ Ca’fer! Âişe mi üstündür. Fâtıma mı üstündür?
Ca’fer-i Sâdık: Âişe “radıyallahü anhâ” Resûlullah hazretlerinin zevcesi idi. Onunla berâber olur. Fâtıma “radıyallahü teâlâ anhâ” hazret-i Alînin zevcesi idi. Onunla berâber olur. Allahü teâlâ hazretlerinin gadabı ve la’neti o râfizî ve mübtedi’ üzerine olsun ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin, mü’minlerin annesi olan ezvâc-ı tâhirâtına “rıdvânullahi teâlâ aleyhinnâ ecma’în” ta’n eyler.
Râfizî: Âişe Alî ile muhârebe etdi. Cennete girer mi?