Allahü teâlâya hamd olsun ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ şimdi hidâyet edip, doğru yola kavuşdum, deyip, çihâr yâr-i güzînin muhabbetini kalbinde ihlâs ile yerleşdirdi. Rübâi:
Gördüğü rü’yâda ki, döküldü bütün dişleri,
Se’âdet yolunu buldurdu, dökülen bu dişleri.
Zebânîler ona ateşi hâzırlamışlar iken
Böylece kurtuldu o elîm ateşden
Altıncı Menâkıb: Bir râfizî, ayakkabısının ökçesine, Ebû Bekr, Ömer ve Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin ismlerini kazdırmışdı. Bir yola giderken basdığı yerde bu serverlerin ism-i şerîfleri okunurdu. Bir mü’min muvahhid kimse, onun ardında gelirdi. O serverlerin ismlerini görünce izin tutup gitdi [ya’nî o izi ta’kîb etdi]. Mel’ûn râfizî ana yoldan çıkıp, bir ormana sapmış. Bir ağaç gölgesinde uyumuş. O mü’min sofî de izleyip giderken, yoldan sapdığını görünce, o da ormana teveccüh edip [girip], o râfizîye erişip, gördü ki, yüzü üzerine yatmış. Ayakkabılarının altında o üç din büyüğünün ism-i şerîflerini kazımış gördü. Diledi ki o râfizîyi öldürsün. Yine düşündü ki, belki, bu ismlerin yazıldığından haberi yokdur, sorayım, dedi. Şî’î gözlerini açdı. Gördü ki, başı üzerinde bir sofî durur. Sofî sordu ki, ayaklarının altında olan ism-i şerîflerden haberin var mıdır. Mel’ûn râfizî, kötü sözler söylemeğe başlar. Sofînin yanında da bir gizli kılıncı var imiş. Çıkarıp (Bismillâhirrahmânirrahîm) deyip, râfizîyi öldürür. Kılıncı kınına koyup, râfizînin murdar leşini sürüyüp, bir çukura koyar. Üzerine biraz çör-çöp bırakır. Sonra yoluna revân olur. Biraz yol gider. Karşıdan çok heybetli dört atlı görünür. Sofîyi görürler. Üzerine at salıp, derler ki, sen adam öldürmüşsün, kanlısın. Çabuk leşini bize göster. Sofî feryâd eyledi. Ben fakîrim, kâtil değilim, nice-nice özr ve behâne ederse de, gördü ki ellerinden kurtulamadı. O dört atlının arasından birisi göğsüne harbesini dayayıp dedi ki, dön geri, yoksa sen bilirsin. Sofî de çâresiz önlerine düşüp, o mel’ûnun murdar leşini gömdüğü çukura gelir. Üzerinde olan çalıyı kaldırdığı gibi, bakdı ki, râfizînin yerinde bir büyük domuz leşi yatar. Sofî onu gördüğü gibi, hayret edip, tefekküre vardı. Ondan sonra bu dört atlı sofîye dediler ki, sana müjde olsun ki, Allahü teâlâ senin cümle günâhlarını afv etdi ve Cehennem ateşinden âzâd etdi.