Cenneti nasîb kıldı. Sofî de şâd ve mesrûr olup, onlara sordu ki, siz kimlersiniz. Onlar buyurdular ki, birimiz Ebû Bekr ve birimiz Ömer ve birimiz Osmân, evvelce göğsüne harbeyi koyan da hazret-i Alîdir “radıyallahü anhüm”. Sofî de Allahü tebâreke ve teâlânın bu ihsânına şükr edip, şâd ve handân olarak yoluna gitdi.
Yedinci Menâkıb: Bir zemânlar bir tâcir var idi. İsmine Eyyûb bin Hasen derler idi. Pâdişâhlardan birine ba’zı kumaş ve meta’ satmak için huzûruna varır. Tesâdüfen o sırada pâdişâh; emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr, Ömer ve Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm” hakkında uygun olmıyan kötü sözler söyler. Tâcirin gönlüne bu sözler hoş gelmez! Pâdişâha nasîhat etmek ister. Sonra, o sultânlara [üç halîfeye] dil uzatan zâlimlerden hayr gelmez, belki söylersem beni öldürür; deyip, işini görüp, gider. O gece Server-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini rü’yâsında görür. O pâdişâhı da orada, huzûrlarında durmuş görür. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, tâcire iltifât edip, buyurur ki: (Benim Eshâbıma uygunsuz sözler [kelimeler] söyliyen bu mudur.) Evet yâ Resûlallah diye cevâb verdikde, bunu katl eyle diye öldürülmesini emr buyurur. Ben dedim, (Yâ Resûlallah! Bir nesne yokdur ki onu katl edeyim.) Resûl-i ekrem hazretleri tâcirin eline bir bıçak verir. Tâcir de emr-i şerîfine itâ’at edip, şahsı boğazlar. Rü’yâdan uyanıp, bu rü’yâyı varıp, şâha anlatmak ister. Serâyının kapısına varır ki, ağlamak ve feryâd sesleri işitir. Bu hâl nedir diye sorar. Cevâb verirler ki: Bu gece pâdişâhı yatağında katl etmişler.
Sekizinci Menâkıb: Tebriz şehrinde bir râfizî vardı. Dâimâ işi-gücü bu üç serveri seb’ etmek [kötülemek] idi ve bunlara buğz ve adâvet etmek idi. Bir gece rü’yâsında gördü ki, kıyâmet kopmuş. Bütün mahlûklar ayak üzere durur. Herkes hayret içinde gezerken, buna gâyet susuzluk ârız olmuş. Mahşer yerinde gezip, su ararken gördü ki, bir alay adam geçer. Aralarında bir mubârek âdem vardır. Elinde bir maşrapa tutar. Durmayıp, su dağıtır. O râfizî derhâl o ihtiyâr kişinin önüne vardı. Bana da su ver, dedi. O nûr yüzlü kişi su verdi. İçeceği sırada o pîrin ism-i şerîfini sordu. Dediler ki, bunun adına Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” derler.