Zemânımızda, İbni Teymiyyeyi taklîd etmek modası ortaya çıkdı. Onun sapık yazılarını savunuyor ve kitâblarını, bilhassa (Vâsıta) kitâbını basdırıyorlar. Bu kitâb başdan başa onun Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere ve icmâ’ı müslimîne uymıyan fikrleri ile doludur. Okuyanlar arasında büyük fitne ve bölücülük uyandırmakda, kardeşi kardeşe düşman etmekdedir. Hindistânda bulunan vehhâbîler ve başka islâm memleketlerinde, bunların tuzaklarına düşmüş olan câhil din adamları, İbni Teymiyyeyi kendilerine bayrak yapmışlar, ona (Büyük müctehid), (Şeyh-ül-islâm) gibi ismler takıyorlar. Onun sapık fikrlerine, bozuk yazılarına din ve îmân diye sarılıyorlar. Müslimânları parçalıyan, islâmiyyeti içerden yıkan bu fecî’ akıntıyı durdurmak için Ehl-i sünnet âlimlerinin onu red eden, vesîkalarla çürüten kıymetli kitâblarını okumalıdır. Bu kıymetli kitâblar arasında, büyük imâm, derin âlim Takıyyüddîn-üs-Sübkînin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Şifâ-üs-sikâm fî-ziyâreti-hayril-enâm) kitâbı, İbni Teymiyyenin bozuk fikrlerini mahv etmekde, fesâdlarını yok etmekde, inadcılığını ortaya koymakdadır. Kötü niyyetlerinin, bozuk inanışlarının yayılmasını önlemekdedir.
10 — (EL-CEMÂ’AT-ÜL-İSLÂMİYYE) bid’at fırkasını, 1360 h.-1941 m. senesinde, Hindistânda Mevdûdî isminde bir mezhebsiz kurmuşdur. 1988 târîhli (Eş-şakîkân) ismindeki kitâbda Humeynîyi medh eden yazıları mevcûddur. (EL-CEMÂ’ATÜT-TEBLÎGİYYE) fırkasını da, 1345 [m. 1926] senesinde Muhammed İlyâs Dehlevî kurmuş, 1363 [m. 1944] de ölmüşdür. Yerine geçen oğlu Muhammed Yûsüf, arabî (Hayât-üs-sahâbe) kitâbında, Eshâb-ı kirâmı çok medh ederek, gençleri aldatmakdadır. Ömer Rızâ Doğrulun ingilizceden türkçeye terceme etdiği (Asr-ı se’âdet târîhi) başka olup, (El-Fârûk) kitâbının müellifi olan, Hindistânlı Şiblî Nu’mânînin (Es-sîretünnebeviyye) kitâbının tercemesidir. Yûsüf 1394 [m. 1974] de öldü. (Fâideli Bilgiler) kitâbına bakınız! Şiblî Nu’mânî 1332 [m. 1914] de öldü. (Herkese Lâzım Olan Îmân) kitâbında, (El-Fârûk) kitâbı geniş anlatılmakdadır.
Ehl-i sünnetden ayrılmış olanlar, yukarda bildirdiğimiz ismler altında gizlenerek, kendilerini müslimân tanıtıyorlar. Müslimân olmıyanlarla münâkaşa ederek, islâmiyyetin hak din, biricik se’âdet yolu olduğunu anlatıyorlar. Bunu anlıyanlar, hemen müslimân oluyorlar. Fekat, bu zevallıları aldatarak, kendi bozuk fırkalarına çekiyorlar. Nobel mükâfâtı almış olan fizikci Abdüsselâm Kadyânîdir. 1980 senesinde, cenûb Afrikada, hıristiyanlarla mücâdele ederek, onları islâmiyyete cezb eden, Ahmed Didad da, ehl-i sünnet değildir. Bu mezhebsizler, yeni müslimân olanların, Ehl-i sünnetin hak yoluna, ebedî se’âdete kavuşmalarına mâni’ olmakdadırlar.
22 — HURÛFÎLİK
Bektâşî deyince iki dürlü insan anlaşılır: Birincisi, hakîkî, doğru Bektâşî olup, hâcı Bektâş-ı Velî hazretlerinin gösterdiği hak yolunda giden temiz müslimânlardır.
Bektâşîlerin ikincisi, sahte, yalancı Bektâşîlerdir. Bunlar, bozuk yolda olan hurûfîlerdir. Eskiden Bektâşî denilen kimselerin çoğu bunlardı. Zemânla azaldılar, yok oldular. Şimdi Türkiyede sahte, bozuk bektâşî yokdur. Sahte bektâşîler, müslimânlar arasında râhat yaşamak ve inançlarını saklayarak, gençleri aldatabilmek için, bu kıymetli ismi maske olarak kullanmışlardı. Böyle, çeşidli kıymetli ismler altında saklanan dinsizler az değildir. Meselâ, (Melâmî) ismi böyledir. Hiç ibâdet yapmayan, her çeşid günâhı, kötülüğü işliyen, islâmiyyete uymayan sapıklar, kendilerine melâmî dediler. Hâlbuki melâmî, beş vakt nemâz gibi farzları câmi’de kılıp, harâmlardan kaçınan, nâfile ve sünnetleri evinde gizli kılıp, şöhretden sakınan temiz kimse demekdir. Tokadlı İshak efendi (Kâşif-ül-esrâr) kitâbında diyor ki: