Şeyhaynın [ya’nî Ebû Bekrin ve Ömerin] “aleyhimürrıdvân” bütün müslimânlardan üstün olduğunu Sahâbe ve Tâbi’în sözbirliği ile bildirdi. Bu sözbirliğini, din imâmlarımız, kitâblarında yazmakdadır. Bunlardan biri, imâm-ı Şâfi’îdir “rahmetullahi aleyh”. Hattâ Sahâbe-i kirâmın hepsi, sonra gelen müslimânların hepsinden dahâ üstündür. Çünki, insanların en iyisinin sohbetinin üstünlüğüne benzeyen hiçbir üstünlük olamaz. Eshâb-ı kirâmın, islâmiyyetin za’îf olduğu ve müslimânların az olduğu o zemânda, dîni kuvvetlendirmek için ve Peygamberlerin efendisine “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” yardım etmek için yapdığı ufak bir hareketine, o kadar sevâb verilir ki, başkaları, bütün ömrünü, sıkı riyâzetle ve ağır mücâhedelerle ve ibâdetlerle geçirse, o kadar sevâb alamaz. Bunun için Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ümmetimden herhangi biri, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımın bir müd arpa sadakasına verilen sevâba kavuşamaz). [Müd, iki rıtldır. (Rıtl) yüzotuz dirhem-i şer’îdir. Bir (dirhem-i şer’î) 3.36 gr.dır. Bir (Müd) sekizyüzyetmişbeş gram ağırlığında bir ağırlık birimidir.]
Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü anh”, bu ümmetin en üstünü olmasının sebebi, îmâna gelmekde, malının çoğunu ve cânını fedâ etmekde ve her dürlü hizmetde, başkalarının önünde bulunmasıdır. Hadîd sûresinin onuncu âyetinde meâlen, (Mekke-i mükerremenin fethinden önce malını veren ve cihâd eden kimseye, fethden sonra malını dağıtan ve cihâd edenden dahâ büyük derece vardır. Allahü teâlâ, hepsine Cenneti va’d etdi) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, onun için indirilmişdir. Ba’zı kimseler, fazîletlere, vak’alara bakarak, bunun en üstün olduğunda duraklıyor. Hâlbuki, bilmiyorlar ki, üstünlüğün sebebi, fazîletler ve hârikalar olsaydı, fazîletleri ve hârikaları çok olan herhangi bir müslimânın, o kadar hârikası olmayan kendi Peygamberlerinden üstün olması lâzım gelirdi. Demek oluyor ki, üstünlüğün esrârı, sebebi, fazîletlerden ve hârikalardan başka birşeydir. Bu fakîre göre, bu sebeb, dîni kuvvetlendirmekde ve mal ve cân fedâ ederek Allahın dînine yardım etmekde başkalarının önünde bulunmakdadır. Her önde olan, sonra gelenlerden dahâ üstün olur. Önde gelenler, sonra gelenlerin, dinde üstâdı ve mu’allimidir. Sonra gelenler, önce gelenlerin nûrları ile aydınlanmakda, onların bereketlerinden fâidelenmekdedir. Peygamber hepsinden ileride, önde olduğu için, hepsinden üstündür. Bu ümmet içinde, Peygamberimizden “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vesselâm” sonra, bu devletin, ya’nî se’âdetin sâhibi, Ebû Bekr-i Sıddîkdır “radıyallahü teâlâ anh”. Çünki, dîni kuvvetlendirmek ve Peygamberlerin efendisine “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” yardım etmek için, malını dağıtmakda, cihâd etmekde, şiddetli mücâdele etmekde ve şânını, şerefini gayb etmekde, öncelerin öncesi Odur. O hâlde, hepsinden dahâ üstün Odur.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, islâmiyyetin yükselmesinin ve kuvvetlenmesinin, Ömer-ül Fârûkun yardımı ile olmasını istedi. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine yardım etmek için, onu kâfi gördü. Enfâl sûresinin, altmışdördüncü âyetinde meâlen, (Ey Peygamberim “sallallahü aleyhi ve sellem”! Sana yardımcı olarak Allahü teâlâ ve mü’minlerden sana tâbi’ olanlar yetişir) buyurdu. Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ”, (Bu âyet-i kerîme, Ömer-ül Fârûk îmân etdiği zemân geldi) buyurdu. O hâlde, Ebû Bekr-i Sıddîkdan sonra, en üstün olan budur. Eshâb-ı kirâm ve Tâbi’în, bu ikisinin en üstün olduğunu sözbirliği ile bildirdi. Alî “radıyallahü anh” buyurdu ki: (Ebû Bekr ile Ömer “radıyallahü teâlâ anhümâ” bu ümmetin en üstünüdür. Beni onlardan üstün sanan, iftirâ etmekdedir. İftirâ edeni dövdükleri gibi, onu sopa ile döverim). Bunları başka kitâb ve mektûblarımda uzun anlatmışdım. [Bu ikisinin üstünlükleri (Kurret-ül ayneyn) ve (Eshâb-ı Kirâm) kitâbının (Müslimânların iki gözbebeği) kısmında uzun yazılıdır.]
Kendini, Eshâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm” gibi sanmak, ahmaklıkdır. Kendini, önce gelen büyüklere benzetmek, câhillikdir. Şunu da bildirelim ki, önce olmak şerefinin üstünlüğe sebeb olması,