Vedî’a olan hayvanın nafakası, sâhibine âiddir. Vedî’a, sâhibinden iznsiz kullanılamaz ve vedî’a, âriyet, kirâ ve rehn ve ödünc verilemez ve sâhibinin borcunu, onun izni olmadan ödeyemez. Bunları izn ile yapabilir. Sâhibi isteyince aynen geri vermesi lâzımdır. Ödemezse gâsıb olur. Vedî’a olan paranın da kendisini verir. Başkasını veremez.
2 — Kirâ veyâ âriyet olarak verilen emânetdir. Îcâb ve kabûl ile hâsıl olurlar. Bâlig olmaları şart değildir. (Âriyet), bedelsiz kullanmak demekdir. Âriyet hayvanın nafakası, kullanana âiddir. Zemân ve mekân ve istifâde şekli sınırlı olarak âriyet vermek câizdir. Şartsız âriyet verilen eve, dükkâna, tarlaya dilediğini koyabilir. Âriyet alan, bunu vedî’a verebilir. Kirâya ve rehne veremez. Sâhibi isteyince veyâ sözleşmedeki müddeti bitince, geri vermesi lâzım olur.
3 — Sözleşme olmadan ele geçer. Meselâ, rüzgârın getirdiği mal emânet olur.
Çık da, bir seyret dışarda, her tarafın rengini,
kudret-i Hakkın cihânda, görünen âhengini!
Bir temiz kan, bir yeşil can, yağdırıp kudret, yere,
yemyeşil olmuş her tepe, neş’elenmiş dağ, dere.
En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebât,
fışkırır bir damlacık otdan, tutup sıksan, hayât!
Dün kemikden dahâ katı idi, her çıplak fidan,
bak, ne sağlam kan bugün, her birisinden damlıyan!
Dün uykudaydı belli, milyarlarca canlı teni,
silkinip kalkmış yatakdan, elbiseler hep yeni.
Dün ne mâtemdeydi âlem, yer mahzûn, gökler mahzûn,
şimdi, sevincden her bitki gülmekde uzun uzun.
İşlemiş kırlarda yer yer, Allahın kudret eli,
yalnız söylemekle olmaz, bir gidip de görmeli.
Öyle amma, gördüğüm binbir hikmetin tersine,
bende hâlâ, zevke benzer, duygu yok aslâ yine.
Bir değil, yüzbin behârlar gökden indirseydi Hak,
öyle kararmış ki kalbim, nerde birşey anlamak?
Dem çeker bülbül, beynimde benim, baykuşlar öter.
ne bu sersemlik, eyvâh, bana neler olmuş neler?
Bir tanıdık yok, hayâlim konsa, en bildik yere,
cedlerin rûhu ağlıyor, din düşmüş, yâd ellere.
Atom, füze lâfı yok, yalnız (dinde reform) sesi,
iktisâd, teknik düşünmez, bir dinsizlik hevesi.
Ahlâksızın, hayâsızın, zulmün dinde yok yeri,
reform ister, bunun için ırz düşmanı serseri.
Duygusuz olmak kadar dünyâda büyük derd yok,
öyle salgınmış ki mel’un kurtulan bir ferd yok.
Fende yüksek olsa da, dîni bozulmuş bir millet,
çok baskı yapılsa da, yaşamaz, mahvolur elbet.
Ey ölüm hâlindeki, topraklara hayât veren!
ni’mete küfrân da etsek îmânın za’fı neden?
Bir hâlim yok, bilirim şâyân olan ihsânına,
ah, yükselsem de, bir düşsem, senin dâmânına!
Bir esim ister, kımıldanmak için, canlar bugün,
bir nesîm olsun ilâhî, canlansın kanlar bugün,
İlkbehârın rûhu etsin, bir de bizlerden zuhûr,
yoksa artık, Sûr-i İsrâfîle mi kaldı nüşûr!