Harfleri ayrı ayrı yazmakla da câiz değildir. İster müslimân yazsın, ister kâfir yazmış olsun, bir muskayı kullanmak için, içinde küfr veyâ harâm olan yazının bulunmadığını bilmek lâzımdır). (Mevâhib-i ledünniyye)de diyor ki, (Üç şart bulununca, Rukye câiz olur: Âyet-i kerîme ile veyâ Allahü teâlânın ismleri ile olmakdır. Arabî lisânı ile veyâ ma’nâsı anlaşılan lisân ile olmalıdır. Rukyenin, ilâc gibi olup, Allahü teâlâ dilerse te’sîr edeceğine, te’sîrini Allahü teâlânın verdiğine inanmakdır. Göz değen kimseye, Peygamber efendimizin bildirdiği şu ta’vîzi okumalıdır: (E’ûzü bikelimâtillâhittâmmâti min şerri külli şeytânın ve hâmmatin ve min şerri külli aynin lâmmetin). Bu ta’vîz her sabâh ve akşam üç def’a okunup kendi üzerine veyâ yanındakilerin üzerine üflenirse, göz değmesinden ve şeytânların ve hayvanların zararından korur). Bir kimseye okurken, E’ûzü yerine (Ü’îzüke) denir. İki kişiye okurken (Ü’îzükümâ) denir. İkiden fazla kimseye okurken, (Ü’îzüküm) demelidir].
Hulâsa, Muhbir-i sâdık [ya’nî hep doğru söyleyici] ne bildirdi ise ve Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” din kitâblarında ne yazdı ise, onları yapmağa canla başla çalışmalıdır. Bunların aksini şiddetli zehr bilmelidir ki, sonsuz ölüme sürüklerler. Ya’nî, ebedî ve çeşid çeşid azâblara sebeb olurlar.
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin huzûrunda bulunan kadınlar, bunların hepsini kabûl etdi ve yalnız söz ile ahd etdiler. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunlara hayr düâ etdi ve afvlarını diledi. Bu düâlarının kabûl olduğu tam umulur ve hepsinin afv olduğu ma’lûm olur. Ebû Süfyânın zevcesi ve Mu’âviyenin “radıyallahü anhümâ” annesi olan Hind “radıyallahü anhâ” bunların arasında idi ve hattâ başkanları idi. Kadınlar nâmına o konuşmuşdu. Bu ahdından ve bu istigfâr düâsına kavuşmasından dolayı, kazandığı çok umulur.
Müslimân kadınlardan herhangisi de, bu şartları kabûl ederek, bunlara uyarsa, bu sözleşmeğe dâhil sayılır ve bu düâdan fâidelenir. Nisâ sûresi, yüzkırkyedinci [147] âyetinin meâl-i şerîfi: (Allahın ni’metlerine şükr eder ve îmân ederseniz, Allah size niçin azâb etsin?)dir. Ya’nî azâb etmez. Allahü teâlâya şükr etmek, Onun dînini kabûl etmek demekdir ve islâmiyyetin ahkâmını yapmak demekdir. [Bunu, 102.ci sahîfedeki onyedinci [17] mektûb tercemesinde okuyunuz!]. Cehennemden kurtulmak için, i’tikâdda ve amelde, dînin sâhibine “sallallahü aleyhi ve sellem” uymakdan başka çâre yokdur. Üstâd aramakdan maksad, islâmiyyeti öğrenmekdir. Onlardan görerek, i’tikâdda ve islâmiyyete uymakda kolaylık elde etmekdir. Yoksa, istediğini yapıp, istediğini yiyip de, mürşidin eteğine yapışarak azâbdan kurtulmak yokdur. Böyle sanmak, tam bir hayâle kapılmakdır. Kıyâmetde izn verilmeden kimse, kimseye şefâ’at edemiyecekdir. İzn alan da, râzı olduğuna şefâ’at edecekdir. Râzı etmek için islâmiyyete uymak lâzımdır. Bundan sonra, insanlık îcâbı kusûru bulunursa, ancak böyle kusûrlar, şefâ’atle afv olacakdır.
Süâl: Kusûrlu olan, günâhı olan kimseden râzı olurlar mı?
Cevâb: Allahü teâlâ, onu afv etmek isterse ve afv için sebeb araya korsa, o kimse, görünüşde günâhı bulunsa bile, elbette râzı olunmuşlardan demekdir. Allahü teâlâ hepimizi râzı olduğu kullardan eyliye! Âmîn.
TENBÎH: Sihr (Büyü): Cinlerin insanlarda yapdıkları hastalıklardır. Müslimân cinlerden insanlara zarar gelmez. Cinler her şeklde görünür. Kâfir cinler, sâlih insan şekline de girer. Kâfir insanlar gibi, bir iyilik yapınca, küfre, fıska da sebeb olurlar. Arkadaşlık etdiği insanın göstereceği kimselerde hastalık, sihr yaparlar. Bu hastalıkdan kurtulmak için, bu cinni öldürmek veyâ kovmak lâzımdır. Cinnin zararından kurtulmak için, en te’sîrli iki silâh, (Kelime-i temcîd) ve (İstigfâr düâsı)dır. Kelime-i temcîd, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm)dir. Bunu okuyandan cinlerin kaçdığını, büyünün bozulduğunu, imâm-ı Rabbânî 174.cü mektûbunda ve istigfâr düâsının, derdlere devâ olduğu hadîs-i şerîflerde bildirilmişdir.