ve fukarâya yardım ve İslâmiyyete hizmet için, çalışıp halâl mal kazanmak, çok iyidir. Süleymân aleyhisselâm ve emîr-ül-mü’minîn Osmân ve Abdürrahmân bin Avf ve Eshâb-ı kirâmdan ba’zıları çok zengin idiler. Bu zenginlikleri, Allahü teâlâ indindeki derecelerinin azalmasına sebeb olmadı. Fukarâ-yı sâbirîn ve agniyâyı şâkirînden hangisinin efdal olduğu ihtilâflıdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” fakîrliği ihtiyâr etmişdi. (Rabbim, beni doyuruyor, içiriyor) buyururdu. Fakîrlik, ibâdete ve hizmete mâni’ olursa, tâ’at yapmağa kuvvet hâsıl etmek için, zengin olmak efdaldir. Böyle zenginlik büyük ni’metdir. Allahü teâlâ, bu ni’meti dilediğine ihsân eder).
[Müslimân, dünyâyı sevdiği, dünyâya düşkün olduğu için değil, Allahü teâlâ, çalışmağı emr etdiği için çalışıp kazanır. Nefsinin kötü arzûlarına, zevklerine kavuşmak için çalışıp para kazanmak ve çalışırken halâli harâmdan ayırmamak, başkalarının haklarına saldırmak, onlara olan borçlarını ödememek, kanûnlara karşı gelmek, vergilerini vermemek, dünyâya düşkün olmağı gösterir. Dünyâya düşkün olmak, büyük günâhdır. Allahü teâlâ emr etdiği için çok çalışıp, çok kazanmak ve Onun emr etdiği gibi çalışıp, kazandığını, Onun emr etdiği yerlere sarf etmek, ibâdet yapmak olur. Çok sevâb olur.]
(Hadîka), ikinci cild, ikiyüzaltmışyedinci [267] sahîfede diyor ki, (Zarûret olmadan birşey istemek harâm olduğu gibi, ücretsiz olarak başkasına iş gördürmek de harâmdır. Başkasının çocuğuna, kölesine iş gördürmek ise, dahâ büyük günâhdır. (Müslim)de Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” diyor ki, çocuklarla oynuyordum. Ansızın Resûlullah geldi. Kapı arkasına saklandım. Yanıma gelip, avucu ile sırtımı okşadı. (Git bana Mu’âviyeyi çağır) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfe göre, çocukların, harâm olmıyan oyunları oynaması ve çocuğa birisini çağırmak için güvenilmesi ve ufak işlerin yapdırılması câizdir. Kendi küçük oğlunu ve kızını ve torunlarını bir işde kullanmak, fakîr olana veyâ çocuğu yetişdirmek için olursa câizdir. Çocuğun, babasına hizmet etmesi vâcibdir).
Başkasından sadaka istemesi harâm olan kimsenin, zekât istemesi de harâm olur. Başkasında olan alacağını istemek, söz birliği ile câizdir. Zenginin fakîrdeki alacağını istemesi de böyledir. Fekat fakîrin, ödiyebilecek güce gelmesini beklemesi vâcibdir. Afv etmesi dahâ sevâbdır. Din adamlarının, hâfızların ve din düşmanları ile beden, söz ve kalemle cihâd edenlerin, müslimânların mallarını, cânlarını ve haklarını koruyan devlet adamlarının ve hâkimlerin, Beyt-ül-mâldan, geçinecek kadar para veyâ mal almak hakları vardır. Bu haklarını istemeleri câizdir.
Kadının ev işlerini yapması, zevcine teberru’ ve ihsândır. Çok sevâbdır. Yapmazsa, günâha girmez. Zevc, bunları zevcesine zorla yapdıramaz. Kadın tutup yapdırması lâzımdır. Kadın, zevcine karşı bu ihsânını esirgememeli, erkek de, zevcesine nafakadan fazla ihsânlarda bulunmalıdır. Allahü teâlâ ihsân edenleri çok sever. Resûlullah efendimizin zemânından bugüne kadar, müslimân kadınları zevclerine bu ihsânı yapmışlardır. Kadının vazîfesi ikidir: Kendini zevcine teslîm etmesi ve evden iznsiz ve örtüsüz sokağa çıkmamasıdır. Görülüyor ki, islâmiyyetde kadın, ev içinde de, evin dışında da çalışmağa, para kazanmağa mecbûr değildir. Evli ise kocası, evli değil ise babası, babası yoksa veyâ fakîr ise, zengin olan yakın akrabâsı çalışıp, kadına lâzım olan herşeyi getirmeğe mecbûrdur. Kimsesi olmıyan kadına, (Beyt-ül-mâl)denilen, devletin yardım sandığı bakar. İslâmiyyetde, karı koca arasında, hayât mücâdelesi, ya’nî para kazanmak, müşterek değildir. Erkek kadını tarlada, fabrikada, vel-hâsıl hiçbir yerde çalışmağa zorlıyamaz. Kadın isterse ve erkeği izn verirse, yabancı erkekler arasına karışmadan, kadın işi olan yerlerde çalışabilir. Fekat, kazandığı kadının olur. Erkek, ondan zorla birşey alamaz. Kadının kendi ihtiyâclarını kendisinin alması için de, onu zorlıyamaz. İslâmiyyetin kadına böyle hak tanıması ve onu erkeklerin elinde esîr, oyuncak olmakdan koruması, Allahü teâlânın kadına çok kıymet verdiğini göstermekdedir.