Buna, te’ayyün etmek denir. Altından ve gümüşden başka mallar, söz kesilirken ta’yîn etmekle te’ayyün ederler. Bunların satışı (Mukâyada) olur. İki maldan yalnız birisi ta’yîn edilmiş ise, ayn olan, mebî’ olur. Deyn olan mal ve altın ve gümüş, ayrılmadan önce kabz olunmakla te’ayyün ederler.
(Dürr-ül-muhtâr) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki: (Buğdayı, buğday karşılığında satınca, ikisi de ta’yîn edilirse, ya’nî ayn olurlarsa câizdir. Teslîm alınmaları lâzım gelmez. Çünki, sarfdan başka satışlarda, mallar, ta’yîn etmekle te’ayyün ederler. Te’ayyün edince, kendilerini vermek lâzım olur. Benzerleri verilemez. Ya’nî, ikisi de hacm ile veyâ dartı ile ölçülen, bir cins veyâ başka cins [altından ve gümüşden başka] iki malı birbiri karşılığında satmak için, söz kesilirken, ikisi de ayn olmalıdır. İster hâzır olsunlar, ister gâib olsunlar, ta’yîn edilmeleri yetişir. Sözleşme yerinden ayrılmadan önce teslîm alınmaları lâzım olmaz. Altın ve gümüşün ise, ayrılmadan önce kabz olunması şartdır. Ya’nî birbirinin eline, cebine vermek lâzımdır. Ayrıldıkdan bir iki dakîka sonra verse, sarf satışı sahîh olmaz.
Sarf satışında, alacağı hâzır olup, vereceği yanında değilse, sözleşme etmeyip, hâzır olanı [ödünc veyâ] emânet almalı, vereceği eline geçince, o zemân pazarlık ve söz keserek, ayrılmadan bunu teslîm etmelidir.
Fâiz bulunan satışdaki iki maldan biri ayn, karşılığı deyn ise, ayn olan mebî’, deyn olan semen olmak ve [söz kesilirken deyn olan] semeni, ayrılmadan önce kabz etmek şartı ile câiz olur. Çünki, deyn ancak teslîm alınmakla te’ayyün eder.
Eğer, deyn mebî’ ise, söz kesilen meclisde hâzır olsa bile, bey’ câiz olmaz. (İle, ye) gibi bağ ile söylenen fâiz malı, semen olur. Bu bağlar ile söylenmiyen, mebî’ olur. (Bu bir kile buğdayı, bir kile tâze buğdaYA satdım. Bu bir kile buğdayı, bir kile tâze arpaYA satdım) diyerek sözleşmeleri câiz olur. Çünki, her ikisinde de, ayn olan mal, mebî’dir ve deyn olan, semendir. Fekat, sözleşme yerinden ayrılmadan, deyni kabz etmek lâzımdır. Çünki, fâiz bulunan bey’in câiz olması için, ayrılmadan önce, mebî’ ile semenin ayn olmaları lâzımdır. Deynin [misâlimizde, semenin] te’ayyünü, kabz edilmekle olur. Aynı, kabz etmeden ayrılmaları câiz olur. Eğer (Bir kile iyi buğdayı senden, bu bir kile buğday İLE satın aldım) derse, yâhud (İki kile tâze arpayı senden, bu bir kile buğdaYA satın aldım) derse, deyn olan, meclisde hâzır bulundurulsa dahî, câiz olmaz. Çünki, deyn olan mal, mebî’ olmuş, ayn olmıyan şeyi satmışdır. Bu ise, câiz değildir.)
Fâiz bakımından yeni ile eski, tâze ile bayat arasında fark yokdur. Meselâ, eski bakırı, yeni bakır ile aynı ağırlıkda ve peşin değişmelidir. Yeni bakır hafîf ise, bununla az mikdâr başka mal veyâ para da peşin vermelidir.
Altın ve gümüşden başka ma’denlerde, san’at, işçilik farkı olabilir. Bir bakır semâveri, dahâ ağır bakır semâver karşılığı satmak câiz olur. Çünki altından ve gümüşden başka ma’denler, san’at te’sîri ile, ağırlık ölçüsünden çıkıp, aded ile satılabilir. Fekat bunları ağırlıkla satmak âdet olan yerlerde, ağırlık farkı yine fâiz olur. Altın, gümüş eşyâ, san’at te’sîri ile semenlikden çıkarak mebî’ olabilir. Ya’nî ta’yîn ile te’ayyün eder. Fekat, kabz edilmesi ve altını, gümüşü yarıdan fazla olanların dâimâ ağırlık ile ölçülmesi şartdır.
(Bedâyı’) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci cüz, 236. cı sahîfesinde diyor ki, (Aynı sayıda fülûsü birbirleri ile değişdirirken [kâğıd veyâ metal para bozdururken] veyâ fülûs verip fülûsdan başka şey [altın, gümüş veyâ başka bir ayn] satın alırken, fülûs hep semen olur. Ta’yîn edilince te’ayyün etmez. Kabz edilmedikçe deyn olur. Nakdeyn ile değişdirilirken, ayrılmadan önce, iki karşılıkdan birinin kabz olunarak te’ayyün etmesi lâzımdır. Çünki, burada fâizin iki şartı da yok ise de, deynin deyn karşılığı satılması bâtıldır. Fülûs, aynı sayıda [ya’nî, i’tibârî kıymetleri aynı olarak] fülûs ile değişdirilirken, fâizin bir şartı bulunduğu için [veresiyesi harâm olacağından] iki karşılığın da kabz olunmaları lâzımdır. Fülûs, başka sayıda fülûs ile değişdirilirse, [bir yüzlük verip, kıymetlerinin toplamı yüzden az olan ufaklık alınırsa], fâizden kurtulmak için,