Câiz olup olmamak şübhesi, Kur’ân-ı kerîm öğretmek için alınan paradadır. Kur’ân-ı kerîm ve mevlid okumak için ücret almağa câiz diyen olmamışdır. Din kardeşinin kabrini ziyâret edip, rûhuna Kur’ân-ı kerîm okumak iyidir. Fekat, ölürken bunu vasıyyet etmek câiz değildir. Okuyana yardım niyyeti ile de câiz olmaz. Para vererek Kur’ân-ı kerîmden Rukye [muska] yazdırmak câiz buyurmuşlar ise de, bu, tedâvî ücretidir [ve kâğıd, mürekkeb ücretidir]. İbâdet ücreti değildir. İbni Âbidînden terceme temâm oldu.
Hamza efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Bey’ ve Şirâ) risâlesinde diyor ki, (Para ile Kur’ân-ı kerîm ve başka şeyler [Mevlid] okutmak harâmdır. Bu parayı fakîrlere sadaka verip, sevâbını ölüye bağışlamalıdır. Ücret ile yalnız Kur’ân-ı kerîm, din dersi öğretmek, imâmlık, müezzinlik câiz görülmüşdür).
[(Hadîka) ve (Berîka) son sahîfelerinde diyor ki, (Hâfız pazarlık etmeden, Allah rızâsı için hatm, cüz’ veyâ mevlid okursa, okutanın hediyye etdiğini alması câiz olur. İ’tirâz ederse, aldığı harâm olur). Okutanın da az vermesi câiz değildir. İmâm-ı Zâhidî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Hâvî) kitâbında, (Hatm okutmak için, hâfıza, kırkbeş dirhem [gümüş veyâ dörtbuçuk miskal, ya’nî bir liralık üç altın]den az hediyye vermek câiz değildir) buyuruyor. Ne kadar çok verirse, sevâbı o kadar çok olur. İbni Âbidîn, beşinci cild, ikiyüzkırkdokuzuncu sahîfede buyuruyor ki: (Hâkimlik gibi ibâdetleri, ücret şart etmeden kabûl edip işe başlamalı, sonra iş veren ne verirse almalıdır. Bu kadar para verirsen yaparım, vermezsen yapmam demek bâtıl olur, ücreti alması harâm olur). Hâfız, okumak için, çok veren ile az vereni ayırd etmemelidir. Ayırd ederse, para kazanmak için hâfız olmuş demekdir. Bu ise, harâmdır. Hâfızlar, Kur’ân-ı kerîm ve mevlid okumakla geçinmemeli. Bunları, para düşünmeden, Allah rızâsı için okumalıdır. İmâmlıkla, san’atle veyâ ticâretle geçinmelidirler. Kur’ân-ı kerîmi basdırıp satanlar, bunu kitâbcılık ticâretine âlet edenler, Kur’ân-ı kerîm öğretilmesine, okunmasına sebeb olmak niyyeti ile olursa, câiz ve sevâb olur. Aldığı satış parası halâl olur. Fekat, böyle niyyetin alâmeti vardır ki, mal oluş fiyâtına yakın, az bir kârla satmalıdır. Geçimi başka kitâblardan sağlanıyorsa, Kur’ân-ı kerîmi kârsız satmalıdır. (Şir’a)da diyor ki, (Mu’âz bin Cebel “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine, falanca, Kur’ân-ı kerîm yazıp satıyor dediklerinde, bu, Kur’ân-ı kerîm satmak değildir. Kâğıd ve işçilik ücreti istemekdir. Kur’ân-ı kerîmi satmak demek, onu para ile, ücret ile öğretmekdir buyurdu). Kur’ân-ı kerîmi, okuyarak geçim vâsıtası yapmak için ezberliyen hâfızlar ve tecvîd ile okumayıp, tegannî ile okuyan hâfızlar, gerçekden hamele-i Kur’ân değildir. (Çok hâfızlar vardır ki, Kur’ân-ı kerîm, bunlara la’net eder) hadîs-i şerîfinde bildirilenlerden olurlar].
Kirâya verdiği malı teslîm etmezse, teslîm edinciye kadar habs olunur.
Müşterek olan mal, ancak ortağa kirâya verilir. İmâmeyn başkasına da verilebilir buyurdu. Bir evi, birkaç kişiye kirâya vermek câizdir. Ma’lûm ücret ile süt ana tutmak câizdir. Çocuğu ve bezlerini yıkamak, yidirmek de ona âid olur. Erkek, âilesini süt analığa göndermiyebilir.
Fâsid icâre: İpliğin bir kısmını, dokumacıya kirâ olarak bırakmak üzere dokutmak, eşyâdan bir kısmını, kirâ olarak vermek üzere taşıtmak için hayvan kirâlamak, unun bir kısmını, kirâ vermek üzere, buğday öğütmek fâsiddir. Bir kimse, birinin malını, iznsiz kullansa, ücret vermez.
Ecîr-i müşterek: Serbest işçi demekdir. Ya’nî herkese işler. Yâhud, yalnız bir kişiye, zemân belli olmadan işler. Ancak işini bitirince, ücreti verilir. Eşyâ, elinde, emânet olup, helâk olursa ödemez. Fekat, helâk olmasına kendi sebeb olursa, kasd bulunmasa dahî öder. Doktor, dişci, eczâcı, fen hâricinde, yanlış iş yapıp, hasta zarar görürse öderler.
Ecîr-i hâs: Belli zemânda, belli işi yapmak için husûsî tutulan işçidir. Elindeki mal, kasdsız helâk olursa, ödemez. İşçiye farklı ücret ile iki veyâ üç iş gösterilip, hangisini yaparsa onun ücretini vermek câizdir.