Beyyine, bir hakkı bildirmek içindir. İnkâr olunan şey için şâhidlik yapılmaz. Şâhid ile da’vâlı arasında düşmanlık bulunmamak lâzımdır. Şâhidin âdil olması şartdır. Âdil, hasenâtı, seyyiâtına gâlib olan kimsedir. Şâhidlerin sözleri birbirine uymazsa, şehâdetleri makbûl olmaz. Şehâdet etdikden sonra vaz geçen şâhid ta’zîr olunur ve hükm olunan malı tazmîn eder.)]
ŞÂHİDLİK: (Tercemet-ül-muhtasar) adındaki (Nikâye)nin fârisî şerhınde diyor ki: Birinin başkasında bulunan hakkını haber verene (Şâhid) denir. Şâhid, üzerinde hak bulunandan öğrendiği veyâ başkasından işitdiği hakkı, mahkemede şehâdet eder. İhbar üç dürlü olur: a) Yukarıda bildirdiğimiz şâhidlikdir. b) Kendinin başkasında bulunan hakkını haber vermekdir. Buna (Da’vâ açmak) denir. c) Başkasının kendinde olan hakkını, ihbâr etmekdir. Buna (İkrâr) etmek denir. Şâhidlik söz ile olur, yazı ile olmaz. [Vakf sonu.]
Da’vâcının istediği zemân şâhid olmak vâcibdir. Bildiğini kâdîdan [ya’nî hâkimden] gizlemek câiz değildir. Had cezâlarında ise, bildiğini gizlemek efdaldir. Zinâ için dört erkek şâhid, kısâs için ve diğer had cezâları için iki erkek şâhid lâzımdır. Had ve kısâsda kadınların şâhidliği kabûl edilmez. Bekâret ve velâdet ve kadın aybları için bir kadın, başka haklar için iki erkek yâhud bir erkek ile iki kadın şâhid lâzımdır. Şâhidin âdil olması ve şehâdet ederim demesi lâzımdır. Büyük günâh işlemiyen ve küçük günâha devâm etmeyen ve hasenesi seyyiesinden çok olan müslimâna (Âdil) denir. Raks ile, söz ile [şarkı, çalgı ile] başkalarını eğlendirenin şâhid olamıyacağı, (Mecelle)nin 1705. ci maddesinde yazılıdır. Müslimânı seb’ etmek, kötülemek büyük günâhdır. Adâleti giderir. Bunun için, vehhâbîlerin ve şî’îlerin şâhidlikleri kabûl olmaz. Had ve kısâsdan başka şeylerde, başkasından işitmekle de şâhidlik yapılır. Böyle, şâhid sayısı iki kat olmak lâzımdır. Yalancı şâhidlik, büyük günâhdır. (Mecelle)nin 1660. cı maddesinde diyor ki, (Ödünc vermekden veyâ satışdan ve kirâdan, vedî’a, âriyet, vergi, mülk, akar ve mîrâsdan olan şahsî alacakları için, onbeş hicrî sene özrsüz terk edilmiş da’vâlar, borclu inkâr ederse, dinlenmez. Ya’nî mürûr-i zemâna uğrarlar. Fekat, alacaklıların hakkı zâyı’ olmaz. Ya’nî, borclu ikrâr edince, borcunu ödemesi her zemân lâzım olur).
İki kimsenin, aralarında uyuşamadıkları kul hakkı için, bir veyâ birkaç müslimânı hâkim ta’yîn etmeleri câizdir. Buna, (Tahkîm) denir. Hâkimin âdil ve fıkh bilgisi olması şartdır. [Rûh-ul Mecelle 1793.] Bu hâkimin vereceği hükme itâ’at etmeleri lâzımdır. Ta’yîn etdikleri kimsenin kâdîlık şartlarına mâlik olması lâzımdır. Kâfir ve fâsık tahkîm edilmez. Kısâs ve hudûdda tahkîm câiz değildir. Bunun hükmü bir üçüncü şahsa şâmil olmaz. Meselâ, ayblı olan malın satıcıya reddine karâr verirse, bu satıcı da, kendine satana red edemez. İkisinden birinin ikrâr etmesi veyâ nükûl etmesi, ya’nî vazgeçmesi ile veyâ şâhidleri dinlemek ile karâr verir. Kardeş, ana, baba, evlâd ve zevcesi için hâkim olmak câiz değildir. Hükm vermeden evvel, herbiri hâkimi azl edebilir. Verdikden sonra azl edemez, meşrû’ ve fitneye sebeb olmıyan hükmünü red edemezler. [Mecelle 1841.]
23 — TA’ZÎR
Ta’zîr, edeblendirmek demekdir. İslâmiyyetde, hadden dahâ hafîf cezâ ile cezâlandırmakdır. Ta’zîr cezâları çeşidlidir. Tenbîh, ihtâr, tekdîr ve döğmek ve habs ve öldürmeğe kadar gider. Suça ve şahsa uygun olanı verilir. Haddin en hafîfi, kölenin cezâsı olan kırk sopadır. Bunun için ta’zîr, otuzdokuz sopaya kadar olur. En azı üç sopadır. Hâkim dilediği kadarını vurdurur. Âlimlere, yüksek me’mûrlara ihtâr etmek yetişir. Ba’zılarına, mahkemeye çağırıp tekdîr etmek yetişir. Kaba kimseler dayak ve habs ile ta’zîr olunur. Mal almakla ve para cezâsı ile ta’zîr olmaz. Ta’zîrin cinsini ve cezâsının mikdârını hâkim takdîr eder. Ta’zîrde sopa, had cezâlarından dahâ kuvvetli vurulur. Had cezâlarında, en kuvvetli sopa zinâda, sonra içkide, en hafîf kazfde vurulur.