kötülüğe karşı koymayın ve sağ yanağınıza kim vurursa, ona sol yanağınızı da çevirin. Eğer birisi gömleğini almak isterse, ona kaputunu, abanı da ver. Ve kim seni bir mil gitmeğe zorlarsa, onunla iki mil git. Senden dileyene, isteyene ver. Düşmanlarınızı sevin ve size beddüâ edenlere hayr düâ edin. Herkese selâm verin) denilmekde ve başkalarına kötülük yapan, zulm eden kimselerin afv edilmesi bildirilmekdedir. Kısâs, ya’nî suçluyu cezâlandırmak temâmen inkâr olunmakdadır.
Kısâs mes’elesi, ilâhî kitâblarda meşrû’ olduğu gibi, Kur’ân-ı kerîmde de, emr edilmişdir. Mâide sûresinin kırkbeşinci âyetinde meâlen: (Can, can için, göz göz için, burun burun için, kulak kulak için, diş diş için ve yaralamak için kısâs vardır) buyurulmuşdur. Bekara sûresinin yüzyetmişdokuzuncu âyetinde meâlen: (Ey akl sâhibleri! Sizin için kısâsda hayât[ve sıhhat] vardır) buyurulmuşdur. Fekat öldürülen kimsenin vârislerinin ve yaralanan veyâ bir a’zâsı kesilen kimsenin, kısâs yapılmasını istemeyip, afv etmelerinin efdal ve pek hayrlı olması hakkında âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler vârid olmuşdur. Ancak, İncîlin kısâsı temâmen afv etmesi, tahrîf edildiğine, kuvvetli bir delîldir. Çünki, her dinde ve her kanûnda kısâs vardı. Hattâ, hıristiyan memleketlerinde dahî kısâs yapıldı. Eğer hıristiyanlar, bu İncîlin sıhhatini, doğruluğunu kabûl etmiş olsalardı, kısâs yapmazlardı.
(Bir yanağına vurana diğer yanağını da çevir. Gömleğini isteyene kaputunu da ver. Her gidelim diyen ile berâber git) emrleri de aynen kısâs mes’elesi gibi tahrîfâtdan olmalıdırlar. Çünki, böyle bir şerî’at ile dünyâda hiç bir kavm, hiç bir cem’iyyet hayâtiyyetini, varlığını devâm etdiremez. Bunun en açık delîli de, Avrupalıların, hıristiyanlığın bu esâslarına hiç i’tibâr etmemeleridir.
[Avrupada maddî refâh, ilm ve teknik, hep hıristiyanlığı terk etmek sebebi ile zuhûr etmişdir. Bu terakkîlerin sebebi, Avrupadaki reformlar olmuşdur. Bu reformları yapanlar, Endülüsde ya’nî İspanyada islâm medreselerinde ilm tahsîl eden Avrupalılardır. Bunlar her dürlü terakkîye mâni’ olan hıristiyanlığa karşı cebhe almışlar, hıristiyanlığın terakkîye mâni’ olduğunu akl ve ilm ile isbât etmişlerdir. Hıristiyanlığı red eden, terakkîye mâni’ olduğunu isbât eden kitâblar yazmışlardır. İslâmiyyeti bilmeyen ba’zı câhiller, Avrupalıların yazdığı bu kitâbları okuyup, islâmiyyeti de böyle sanmışlar. Her dürlü ilerlemeği, terakkîyi, ilmi emr eden islâmiyyetde de, reform yapmak fikrine kapılmışlardır. Kendileri islâmiyyetin ışıklı yolundan sapmış, başkalarını da sapdırmışlardır. Böylece, câhilliklerini ve ahmaklıklarını ortaya koymuşlardır. Dahâ önce bildirdiğimiz gibi, müslimânlar islâmiyyete yapışıp, bağlandığı müddetce, hıristiyanlar ise, hıristiyanlığı terk edip, uzaklaşdığı müddetce, terakkî etmişlerdir.]