Kitâbının önsözünde iddiâ etdiği gibi, kötü bir niyyeti olmasa ve insâf sâhibi olsa idi, Kur’ân-ı kerîmde, bugünkü İncîllerdeki gibi saçma sapan sözler bulunmadığına kızmazdı. Sanki, aslı varmış da, Kur’ân-ı kerîm onu saklamış gibi, (Kur’ân-ı kerîm, Îsâ aleyhisselâmın bütün milletleri kurtarıcı olduğunu sükût perdesi ile örtdü) demeğe cür’et edemezdi. Yukarıda zikr etdiğimiz, Matta İncîlindeki ibâreye gelince, bundaki “kurtarıcı” kelimesi hakîkî ma’nâda kurtarıcı demek değildir.
[Hakîkî ma’nâda, mutlak kurtarıcı Allahü teâlâdır.] İncîllerde Îsâ aleyhisselâm için kullanılan “kurtarıcı” kelimesi, Onun Peygamberliği sebebi ile günâhkâr ümmeti için âhiretde şefâ’at ederek, onların kurtuluşlarına sebeb olmasından kinâyedir. Yoksa, Îsâ aleyhisselâm kendisinin “kurtarıcı” olmadığını, âciz bir kul olup, bütün güç ve kuvvetin, şerîki ve benzeri olmıyan ve varlığı mutlak lâzım olan, ya’nî vâcib-ül-vücûd olan Allahü teâlânın olduğunu, def’alarca eshâbına beyân buyurmuşdur. Nitekim, Matta İncîlinin yirminci bâbının, yirmiüçüncü âyetinde, Îsâ aleyhisselâmın, Zebedenin oğulları için, (Fekat sağımda ve solumda oturmağı vermek, benim elimde değildir. Pederim tarafından kime hâzırlanmış ise, onlara verilir) dediği yazılıdır. Yuhannâ İncîlinin beşinci bâbının otuzuncu âyetinde, Îsâ aleyhisselâmın, (Ben kendiliğimden birşey yapamam. Bana emrolunanı yaparım ve benim hükmüm doğrudur. Zîrâ ben yapacağım işde irâdemi değil, beni gönderenin irâdesini ararım) dediği yazılıdır. Yine Yuhannâ İncîlinin ondördüncü bâbının yirmisekizinci âyetinde, Îsâ aleyhisselâmın (Baba benden dahâ büyükdür) dediği yazılıdır. Böyle söyliyen Îsâ aleyhisselâm için, (Allahın biricik oğludur ve aynen Allahdır. Kanını dökerek günâhları afv etdi) demek kadar, câhillik, küfr ve dalâlet olabilir mi? Eğer Allahü teâlâ, hıristiyanların dediği gibi, günâhkâr kullarının günâhlarını afv etmek isterse, biricik oğlunu bir hâtundan dünyâya getirmesi ve Peygamberliği müddetince pekçok mu’cizeler göstermesine rağmen, beş-on âcizden başka, bütün Benî İsrâîli ona düşman ederek, onların korkusundan şuraya buraya kaçmasına ve onu yehûdîlere mağlûb edip, pekçok hakâretlerle çarmıhlarda bağıra bağıra öldürmesine ve bu da kâfî gelmeyip, Onu Cehennemde üç gün yakmasına ve dahâ başka sıkıntılara sokmasına ne hâcet vardı? Kimden korkusu vardı? Bütün insanlar doğuşdan günâh ve isyân ile yoğurulmuş da, mutlaka böyle bir (Kurtarıcı)ya muhtâc ise, Allahü teâlâ onun gönderilmesini niçin altı bin sene te’hir etmiş, geri bırakmışdır?