Mus’ab bin Ümeyr “radıyallahü anh”, Uhud gazâsında muhâcirlerin sancağını taşıyordu. İki zırh giyinmişdi. İbni Kâmia kâfiri Mus’aba “radıyallahü anh” saldırdı. Çünki Mus’ab “radıyallahü anh” kendisini Resûlullaha siper ediyordu. İbni Kâmia bir kılıç darbesi ile Mus’abın “radıyallahü anh” sağ kolunu kesdi. Sancağı sol koluna aldı. Bu sırada Âl-i imrân sûresinin (Muhammed ancak Allahın resûlüdür) meâlindeki yüzkırkdördüncü âyetini okuyordu. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kolları ile tutup göğsüne basdırdı. Yine aynı âyet-i kerîmeyi okuyordu. İslâm Sancağını yine bırakmamışdı. En son göğsüne saplanan mızrak ile, şehîd oldu. Fekat İslâm Sancağını yine bırakmamışdı.
Hubeyb bin Adiy ve Zeyd bin Desinneyi “radıyallahü anhümâ”, müşriklerden, Lıhyan oğulları, hîle ile yakalayıp Kureyş kâfirlerine satmışlardı. Hubeybe “radıyallahü anh”, kendisini şehîd etmeden önce (Dîninden dön seni serbest bırakalım) dediler. (Vallahî dönmem! Bütün dünyâ benim olsa, bana verilse, yine islâmiyyetden ayrılmam) cevâbını verdi. Bunun üzerine müşrikler, (Şimdi senin yerine Muhammedin “aleyhisselâm” olmasını, Onun öldürülmesini ister misin? Sen de evinde râhat oturasın) dediler. Hubeyb “radıyallahü anh”, (Ben Medînede Muhammed aleyhisselâmın mübârek ayağına bir diken batmaması için bile, canımı fedâ ederim) dedi. Kâfirler Hubeybin bu aşırı sevgisine hayret etdiler. Dahâ sonra da şehîd etdiler.
Dahâ yüzlerce misâlini yazmak mümkin olan bu hâdiseler, hep şâhiddir ki, Eshâb-ı kirâmın ve bindörtyüz seneden beri gelmiş olan müslimânların hepsi, seve seve canlarını Resûlullahın uğruna ve Allahü teâlânın rızâsı için fedâ etmişlerdir. Hıristiyanların, resûl kabûl etdikleri havârîler, Îsâ aleyhisselâmı en sıkıntılı zemânında terk ederek kaçmış, kaçmakla kalmamış, onu la’net ile inkâr etmişlerdir. Bu hâl, bugünkü İncîllerde bildirilmekdedir.]
Her şeyin en doğrusunu Allahü teâlâ bilir ki, hicret gecesi Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, Alîye “radıyallahü anh” bu fedâkârlığı teklîfden maksadı, bir gün gelir, hıristiyanlar arasında, niçin âhir zemân Peygamberi yeni bir dîni kabûle hâzır bir kavmden zuhûr etmedi diyerek i’tirâz ederlerse, böyle bir süâl karşısında, onları, kıyâmete kadar susdurmak içindir. [Çünki, böyle bir kavm içerisinde geldiği hâlde, kendisine inanan ve îmân eden bir zâtdan istediği bir teklîf, can tehlikesi olduğu hâlde seve seve yerine getirilmekdedir. Bu hâl, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” üstünlük ve fazîletini gösteren, en büyük delîllerden biridir.