Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” âhirete teşrîf etmeden önce, ona îmân etmekle şereflenen Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü anhüm ecma’în” sayısının, yüzyirmidörtbine ulaşdığı, bütün kitâblarda yazılıdır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” âhirete teşrîfinden sonra, Müseylemet-ül-kezzâb vak’ası meydâna geldi. Birinci halîfe Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” Müseylemet-ül-kezzâb üzerine 12.000’den fazla islâm askeri gönderdi. Bu gazâda yetmişden ziyâde hâfız-ı Kur’ân şehîdlik mertebesine ulaşmışdı. Medîneye birkaç konaklık bir mesâfeye, 12.000 askeri gönderen bir halîfenin emri altında, ne kadar erkek ve kadın müslimânın bulunması îcâb eder? Hıristiyanlık mı, yoksa islâmiyyet mi dahâ çok ve çabuk yayılmışdır. Akl sâhibi olanlar, bunu mukâyese etmelidir!
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından üç-dört sene sonra, ikinci halîfe Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh”, kırk bin kişilik bir islâm ordusu göndererek, Hindistâna kadar bütün Îrânı, Konyaya kadar Anadoluyu, Sûriye, Filistin ve Mısrı feth etdi. Buralarda yaşayan halkın çoğu, islâm dînindeki adâleti, güzel ahlâkı görerek, müslimân olmakla şereflendi. Eski bâtıl dinleri, ya’nî hıristiyanlık ve yehûdîlik ve mecûsîlik üzere kalanlar pek azdı. Böylece, on sene gibi, pek az bir zemân zarfında, islâm memleketlerinde yaşıyan müslimânların sayısının, yirmi-otuz milyona ulaşdığını, târîhciler sözbirliği ile bildirmekdedir. Hâlbuki, hıristiyan misyonerlerinin ortaya atdıkları iddi’âya göre, Îsâ aleyhisselâmdan üçyüz sene sonra, Birinci Konstantin hıristiyanlığı kabûl etdi. Onun yardımı ve zorlaması ile hıristiyanların nüfûsu ancak altı milyona ulaşabildi. On senede müslimânların sayısının yirmiotuz milyona ulaşması ile, üçyüz senede hıristiyanların sayısının altı milyona ulaşması karşılaşdırıldığında, aralarındaki nisbetden, hangi dînin dahâ çabuk yayıldığı ortaya çıkmakdadır.
“İslâmiyyetin yayılmasının sâdece kılıç, harb yoluyla olduğu”iddi’âları da aslsızdır. Şöyle ki; Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh” feth etdiği yerlerde bulunan kimseleri, islâmiyyeti kabûl etmek ile hıristiyan kalarak cizye denilen vergiyi vermek arasında serbest bırakırdı. Onlar da, istedikleri yolu seçerlerdi.