Merhametsizce taşlanan yehûdîlerin çoğunun böylelikle öldürüldüğü, hattâ o beldeye hâkim olan kimseler tarafından, halkın bu husûsda teşvîk edildiği birer vâkı’adır. Yehûdîler, Fransadan yedi def’a sürülerek çıkarılmışlardır.
Macaristanda da yehûdîler, hıristiyanlar tarafından, çeşid çeşid azâblara dûçâr olmuşlardır. Ba’zan ateşlere atılıp yakılmışlar, ba’zan da, denizlere atılarak boğulmuşlardır.
İngilterede de, yehûdî milleti, protestanların akl almaz vahşîliklerine dayanamıyarak, onların eline düşmemek için, birbirlerini öldürmüşlerdir.
İspanyada, Al-Morafe ismi ile kurulan katolik cem’iyyetinin mensûbları, resmî olarak krallar ve devlet erkânı da hâzır oldukları hâlde, yehûdîlerden ve dîninde ilhâd his etdikleri zengin hıristiyanlardan binlerce kişiyi, diri diri ateşe atarak yakmışlardır. Bu çâresiz insanlar, aman yapmayınız diye bağırdıkça, yalvardıkca, feryâd etdikce, seyirci bulunan papazların, devlet adamlarının ve kadınların ellerini çırparak kahkaha ile güldükleri târîhlerde yazılı duruyor.
İslâmiyyetin zuhûrundan bu yana geçen binikiyüz [bindörtyüz] sene içerisinde, hıristiyanların yapdıkları bu zulmlere benzer, müslimânlar tarafından hıristiyan ve yehûdîlere yapılmış bir zulm, bir tek vak’a dahî yokdur. Varsa gösterilsin. Eğer 1277 [m. 1861] senesinde Lübnânda meydâna gelen vak’alarda öldürülen üçyüz-dörtyüz hıristiyan kasd ediliyorsa, Avrupa devletlerinden gelen me’mûrlar da berâber olduğu hâlde, mahallinde yapılan ve hâlâ Osmânlı arşiv dâiresinde mevcûd olan, tahkîkât zabtlarından anlaşılacağı gibi, o vak’anın meydâna gelmesi, Fransadan Lübnân ve Şâm taraflarına gelip, fitne ve fesâd tohumları saçan cezvit papazlarının tahrîkleri sebebi ile olmuşdur. Dağlarda yaşıyan dürzîler, Lübnâna gelerek hıristiyanları katl etmişlerdir. Osmânlı devleti bu vak’ada cinâyetleri tesbît edilenleri i’dâm ederek cezâlandırmışdır. Ayrıca, askerlik vazîfesini tam yerine getirmediği, vazîfesini tam yapamadığı için, Şâm vâlîsi Ahmed Pâşa gibi bir vezîri de alenen [açıkca] kurşuna dizmişdir.
[(Türkiye târîhi) yedinci cildinde diyor ki, (Mütercim Rüşdü pâşa sadr-ı a’zâm iken, Lübnânda Dürzîlerle, katolik Maronîler, birbirlerine düşman idi. İngilizler Dürzîleri, fransızlar da Maronîleri kışkırtarak, birbirlerine saldırdılar. Lübnân vâlîsi Hurşid pâşa ile Şâm vâlîsi Ahmed pâşa, bu iki devletin yardım ve idâre etdikleri bu muhârebeye mâni’ olamadılar. Üçüncü Napolyon, bu muhârebenin büyümesi ve bunu fırsat bilerek, Lübnânı işgâl etmek hulyâlarında idi. Osmânlı devleti müdâhale ederek, mes’elenin büyümesine mâni’ oldu).