İslâmiyyetin, cihâd husûsunda, uyulmasını emr etdiği adâlet ve insâf yolu budur. Müslimânların ve hıristiyanların târîhlerini ve şimdiye kadar yapdıklarını, bir terâzîye koyup, insâf ile hükm etmelerini, akl ve idrâk ehlinin vicdanlarına havâle ederiz.
Yukarıda bildirilenlerden açıkca anlaşılıyor ki, islâm dîninin sür’at ile yayılması, zor ile ve dünyâ malına tama’ gibi sebeblerden olmamışdır. İslâmiyyetin sür’at ile yayılması, hakîkî ve en son din oluşu, hakîkî ve umûmî bir adâleti [ilmi, çalışmağı, merhameti, güzel huylu olmağı emr etmesi ve insanların fıtratlarına tam uygun bir din oluşundandır. Çünki, islâmiyyete uyanların, ona tam tâbi’ olup, emrlerini yerine getirenlerin, çok kısa zemânda maddeten refâh, rûhen huzûr içerisinde olduğunu, papazlar da kabûl ve i’tirâf ederek, (Evet, putperest ve bedevî olan arablar, islâmiyyeti kabûl etdikden sonra, çok kısa bir zemân içerisinde rûhen yükselmiş, ilm, san’at ve medeniyyetde çok ileri giderek, dünyâya hâkim olmuşlardır) dediklerini, kitâbımızın başında bildirmişdik. Keşki birazcık insâf edip, müslimânların bu terakkîlerinin, en son ve en kâmil din olan islâmiyyete ve onu teblîg eden, en son Peygamber Muhammed aleyhisselâma uymaları sebebi ile olduğunu anlasalardı, se’âdete kavuşurlardı.]
Sâdece kılıç korkusu ile din değişdirmek kolay olsaydı, katolikler ile protestanlar arasında, milyonlarca insanın katl edilmesine sebeb olan harbler olmazdı. Îmân esâslarında, büyük bir yakınlık olmasına rağmen, ne katoliklerin zorlamaları ve tazyîkleri protestanları kendi îmânlarından döndürebildi, ne de protestanların vahşîce zulmleri, İrlanda adasındaki katolikleri îmânlarından ayırabildi.
(Bir kısm insanlar cizye vermemek için islâm dînini kabûl etdi) denilirse, yukarıda tafsîlâtını beyân etdiğimiz gibi protestanlar, dinlerine giren kimselere en az yarım kese gümüşden, beşbin kuruşa kadar maâş tahsîs etdikleri ve uzun senelerden beri islâm memleketlerinde bu kadar çalışdıkları hâlde, ismi bilinen ve dînini ve kendini bilir kaç müslimânı, protestan yapabilmişlerdir? Hâl böyle iken, (Hıristiyanlar, senede bir def’a verdikleri cizye ismindeki beş-on kuruşa tama’ ederek islâmiyyeti kabûl etdiler) demek kadar, ahmaklık, câhillik ve inâdcılık olamaz.
[Burada papazların unutdukları veyâ söylemek istemedikleri bir diğer husûs da, gayr-i müslimlerden cizye almağı emr eden islâmiyyet, müslimânların da, zekât ve uşr vermelerini emr etmişdir. Müslimânların vermiş olduğu zekât ve uşr, gayr-i müslimlerin vermiş olduğu cizyeden kat kat fazladır.
Cihâd bahsini bitirmeden önce, şu husûsu zikr etmek de fâideli olacakdır: