Bir hadîs-i şerîfde, (Hac yolunda ölenlere ve Allah yolunda gazâ edenlere müjdeler olsun! Çoluk çocuğu çok ve kazancı az olup, hâlinden şikâyet etmiyerek, evine neşe ile girip, gülerek çıkan kimse de, hâcılardandır ve gâzîlerdendir) buyuruldu.
Beyt:
Hak teâlâ diler ise, her işi âsân eder,
halk eder esbâbını, bir lahzada ihsân eder.
Fakîrlere ve bütün din kardeşlerine hizmet etmelidir. Ca’fer Huldî, Cüneyd-i Bağdâdînin eshâbından olup, 348 h.de vefât etmişdir. Buyuruyor ki, (Büyüklerimiz, kendi nefsleri için değil, din kardeşlerine yardım için, çalışıp kazanmışlardır). Muhammed Ebû Abdüllah bin Hafîf, 371 h.de vefât etmişdir. Diyor ki, bir din kardeşim müsâfir geldi. Mi’desi bozuldu. Sabâha kadar, elimde leğen, ibrik ona hizmet etdim. Bir aralık, uyumuşum. Bana, (Uyudun mu? Allah, sana la’net etsin) dedi. Bunu işitenler, (O la’net ederken, kalbin nasıl oldu?) dediklerinde, (Allah sana rahmet etsin)demiş gibi, sevindim dedi. Ebû Ömer Züccâcî diyor ki, (Bir kimse, kavuşamadığı yüksek dereceden laf ederse, sözleri fitneye sebeb olur. Bu dereceye yetişmesine mâni’ olur).
Mürşidin sohbetinde [yanında] edebli olmağa çalış! Ondan, ancak edebli olan, istifâde eder.(Tarîkatin esâsı, edebdir). Edebi olmıyan, Allahın rızâsına kavuşamamışdır. Mubârek babam, imâm-ı Rabbânî, bu yolun edeblerini uzun yazdı. Hulâsa, varlığı bırakıp, toprak gibi olup, büyüklerin hizmetine, sohbetine koşmalıdır. Yoksa, Evliyânın sohbetine özenmemelidir. Fâide yerine zararlı olur. Ebû Bekr Ahmed bin Sa’dân diyor ki, (Sôfiyye-yi aliyye ile sohbet etmek istiyen, kendini, kalbini, malını, mülkünü düşünmemelidir. Bunları düşünen, maksadına kavuşamaz. Allahü teâlânın ma’rifetini [rızâsını], aramakda vakt kaçırma! Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, (Allahü teâlânın ma’rifeti [Onu tanımak], hiçbir sûretle tanınamıyacağını anlamak demekdir). İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin, (Seni iyi tanıdım) sözü, (Anlaşılamıyacağını iyi anladım) demekdir. Ebû Bekr-i Tamstânî diyor ki, (Tesavvuf, ızdırâb çekmekdir. Sükûn ve râhatlıkda, tesavvuf olmaz). Ya’nî, âşıkın ma’şûku aramağa çalışması, çabalaması, ma’şûkdan başkası ile râhat etmemesi lâzımdır.
Beyt:
Nereye bakarım, neyi düşünebilirim ki,
kalbim seni düşünüyor, gözüm seni arıyor.