Bunlara şunu hâtırlatırız ki, pırlanta için müşteri aramağa elbet lüzûm yokdur. Fekat, pırlantayı müşteriye arz etmek, tanıtmak lâzımdır. Müşteri pırlantayı tanıyınca, şübhesiz tâlib olur. Teşhir edilmeyen, tanıtılmayan pırlanta ise tâlib bulamaz.
Bu protestan papazına son söz olarak şunu da bildiririz ki, bir dînin, bir mezhebin kitâblarını iyice incelemek lâzımdır. Yoksa, sırf inâdından veyâ sâdece bildiği kadarıyla doğru zan etdiği fikrler ile, bir din, bir mezheb aslâ tenkîd edilemez. İslâm dîninde îmân esâslarını bildiren ve bunları koruyan ve şübheleri gideren (ilm-i kelâm) diye husûsî bir ilm vardır. İslâmiyyetin parlak olduğu ve birçok yerlere yayıldığı zemânlarda, kelâm ilminin derin âlimleri vardı. Bu âlimler, islâm dînine yapılan i’tirâzların ve meydâna gelen şübhelerin giderilmesi için, pekçok kıymetli kitâblar yazdılar. Bu kitâbları her memlekete yaydılar. Naklî delîllerden, ya’nî âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve din büyüklerinin sözlerinden başka, aklî delîlleri de kullanmak sûreti ile islâmiyyetin doğruluğunu, hakîkatini isbât etdiler. Yalnız yehûdî ve hıristiyanlara değil, eski yunan felsefesini taklîd edenlere ve bid’at sâhibi, sapık, türedi din adamlarına [ve zındıklara, masonlara] da cevâb verdiler. Çünki, islâm dîninde, Allahü teâlâ akl-ı selîmin kabûl etmediği bir şeyi kullarına emr etmez. [Fekat, Allahü teâlânın emrlerinin hikmetlerini, fâidelerini anlamak için, akl-ı selîm sâhibi olmak lâzımdır. Kendilerini akllı, felsefeci, fen adamı olarak tanıtan câhillerin, ahmakların kendi hislerine, nefslerine uygun olarak yapdıkları konuşmaların, hakîkat ile, ilm ile, fen ile ilgileri yokdur. Akl-ı selîm sâhibleri, bunların bozuk sözlerine, yazılarına kıymet vermez. Kendileri gibi bir kaç ahmağı aldatmakdan başka te’sîrleri olmaz. İslâmiyyetde aklın ermediği çok şey vardır. Fekat akla aykırı hiç bir şey yokdur. Aklın çeşidleri ve tefsîri, arapça (Tarîk-un-necât) kitâbında ve türkçe (TAM İLMİHÂL SE’ÂDET-İ EBEDİYYE) kitâbında uzun anlatılmışdır. İslâm dîni hakkında, akla uygun bilgiler söylemek için, kelâm ilminde meşhûr olan İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin (Mektûbât) kitâbını ve (Şerh-i mevâkıf) ve (Şerh-i mekâsıd) gibi kitâbları iyi okumak ve iyi anlamak lâzımdır. Hıristiyanların, iknâ edici delîller yerine, (Pavlos şöyle dedi) veyâ (falan İncîl böyle yazmış) veyâ (Bu mes’ele esrâr-ı ilâhiyyedendir, buna böylece inanmalıdır) gibi sözleri konuşmak ile, hiç bir mes’ele isbât edilmez. Kelâm ilmini bilmiyenin, islâm bilgilerinin doğruluklarını, akl sâhibi, hıristiyanlara anlatması güç olur. Bunu dahâ sonra anlatacağız.]