390 senesinde Laodicea ismli bir meclis dahâ toplandı. Bu meclis, Ahd-i Atîk kitâblarını kabûl etdikden sonra, İznik meclisinde red edilen (Kitâb-ı Ester) ile Havârîlere isnâd edilen altı risâlenin sıhhat ve doğruluğunu kabûl etdi. Bunlar, (Risâle-i Ya’kûb), (Petrusun ikinci risâlesi), (Yuhannânın ikinci ve üçüncü risâlesi), (Yehûda risâlesi), (Pavlosun ibrânîlere yazdığı risâle)dir. Bu kitâb ve risâlelerin doğruluğunu her yere i’lân etdiler. (Yuhannânın müşâhedeler kitâbı ya’nî vahy kitâbı) 325 ve 364 senelerinde toplanan her iki meclisde de kabûl edilmeyip, şübheli kaldı. Bundan sonra, 397 senesinde Kartacada yüzyirmialtı kişiden müteşekkil bir meclis dahâ toplandı. Bu meclis, dahâ önceki iki meclisin şübheli, uydurma gözü ile bakıp, red etdikleri kitâblardan, birkaç dânesinin dahâ doğruluğunu kabûl etdi. Bunlar, (Kitâb-ı Tûbiyâ), (Kitâb-ı Bârûh), (Kitâb-ı Kilîsâî), (Kitâb-ül-Makkâbiyyîn), (Kitâb-ı müşahedât-ı Yuhannâ, ya’nî Vahy kitâbı)dır. Kartaca meclisinde bu kitâbların kabûlünden sonra, şübheli denilmiş olan kitâblar, bütün hıristiyanlarca makbûl oldu. Bu hâl, binikiyüz sene kadar böylece kaldı. Protestanlığın ortaya çıkması ile (Kitâb-ı Tûbiyâ), (Kitâb-ı Bârûh), (Kitâb-ı Yehûdiyyet), (Kitâb-ı Kezdüm), (Kitâb-ı Kilîsâî), (Kitâb-ül-Makkâbiyyîn-i evvel ve sânî) hakkında büyük tereddüdler meydâna geldi. Protestanlar, dahâ önceki hıristiyanların kabûl etdikleri bu kitâbların doğru olmadığını ve red edilmelerinin vâcib olduğunu söylediler. (Kitâb-ı Ester)in de ba’zı bâblarını red etdiler. Ba’zı bâblarını kabûl etdiler. Bu red ve inkârlarını çeşidli delîller ile isbât etdiler. Bunlardan birisi, bu kitâbların aslının İbrânî ve Kildânî lisânları ile olduğu ve şimdi bu lisânlarda mevcûd böyle bir kitâbın olmamasıdır. Târîhci papaz olan Vivisbius, kitâbının dördüncü cildinin yirmiikinci bâbında yukarıda zikr etdiğimiz bu kitâbların bilhâssa (Kitâb-ül-Makkâbiyyîn-i sânî)nin tahrîf edilmiş olduğunu yazmışdır.)
Protestanlar, binikiyüz seneden beri, bütün hıristiyanların (Rûh-ül-kuds) kutsal rûh ile ilhâm olunmuş zan etdiklerini ve verdikleri kararları, hıristiyanlığın esâsı kabûl etdikleri (Konsil), ya’nî eski rûhban meclislerinin yanlış ve bâtıl şeyler üzere icmâ’ ve ittifâk etmiş olduklarını kabûl ve i’tirâf etdiler. Böyle olmakla berâber, yine o meclislerin akl ve kabûlden çok uzak olan, bir çok kararlarını kendileri de kabûl etdiler. Böylece, birbirine zıd esâslar üzerine kurulmuş, misli görülmemiş bir yola girdiler. Aslı, esâsı böyle şek ve şübhelerle örtülmüş olan bir din, nasıl olur da, akl sâhibi milyonlarca hıristiyan tarafından, kalbleri kendisine bağlıyan, kurtuluş ve se’âdet vesîlesi olarak kabûl edilebilir? Bu hâli görenler (Bu iş hayret edilecek şeydir) diyerek hayretden parmaklarını ısırırlar.