Bundan başka, muallim denilen Bahîrâ, Peygamberimizde “sallallahü aleyhi ve sellem” ortaya çıkan ve nihâyetsiz olan bu ilmleri acabâ hangi kaynakdan almış, hangi menba’dan öğrenmiş idi. Çünki, Allahü teâlânın Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiği ilmler, İncîli ve Tevrâtı şâmil oldukdan başka, onlarda olmıyan birçok ilmleri de bildirmişdi. Zîrâ, Kur’ân-ı kerîm, altıbinden ziyâde âyet olarak, pek çok hükmleri ve ma’rifetleri içine almakdadır. Bundan başka, Resûlullahın mubârek lisânından beyân olunan ilm ve ma’rifetler; sünnet, vâcib, müstehab, mendûb, nehy, mekrûh ve diğer haberlere dâir, yediyüzbin hadîs-i şerîf sahîh senedler ile hadîs âlimlerince zabt ve rivâyet edilerek, ortaya konulmuşdur. İmâm-ı Nesâî “rahmetullahi aleyh”[1] bunu te’kîd ederek: (Yediyüz ellibin hadîs-i şerîf toplamışdım. Fekat, ellibin hadîsin senedinde za’îflik olduğundan, terk etdim. Yediyüz binini hıfz etdim) buyurmuşdur. Yehûdîlerin ve hıristiyanların Allah kelâmı dedikleri, ellerindeki Tevrât ve İncîllerde, kıssalardan başka emr, nehy ve sâir dînî ahkâma müteallik olan âyetlerin temâmı bir yere toplanılsa, yediyüze ulaşmaz. Bu husûsu, (Kur’ân-ı kerîm ve bugünkü İncîller)bahsinde tafsîlatlı olarak anlatacağız. Muhammed aleyhisselâm, acaba hıristiyan râhiblerin hangisinden, hangi çeşid ilmi öğrenmişdir? Küçük bir havuzdan okyânusun meydâna gelmesi mümkin midir? Bundan anlaşılıyor ki; kavmi içerisinde, bir râhib yokken, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu iftirâya uğradığı hâlde, İsrâîl oğulları içerisinde gönderilmiş olsaydı, kimbilir dahâ nice iftirâlara uğrardı. İşte bunun için, vâcib-ül-vücûd olan Allahü teâlâ, sevgilisini bu gibi iftirâlardan koruyarak, İsrâîl oğulları arasından göndermedi.
Üçüncüsü: Eski târîhleri ele alıp, henüz mevcûd olan milletlerin âdetlerini, hâllerini ve fi’llerini dikkatlice incelediğimizde, bedevîlik hâlinde iken bile, arabların vatanseverlik ve milliyetcilikle berâber, misâfirperverlik ve yoksullara yardım etmek gibi, güzel hasletlerde, şecâat, kahramanlık, tahâret, ırk, neseb, cömertlik, kerem, edeb ve hürriyyetine düşkünlükde üstün, yüksek evsâfa, âdetlere sâhib oldukları görülür. Bunlarda ve akllılıkda, fesâhat ve belâgatda, arablara benzer bir kavm var mıdır? İsrâîl oğullarının ne gibi kötü ahlâk sâhibi oldukları, başdan sona kadar Tevrâtda da yazılıdır. Onların, kavmlerin en kötüsü oldukları da meydândadır.
—
[1] Nesâî Ahmed, 303 [m. 915] de Ramlehde vefât etdi.