Mahlûkların en fazîletlisi, en üstünü olan Fahr-i kâinât efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” kabîlelerin en üstünü olan arablardan gelmesi mi, yoksa Benî İsrâîlden [Yehûdîlerden] gelmesi mi evlâ olur? Benî İsrâîl, Peygamberlere tâbi’ olup, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’ati ile amel etdikleri müddetce, Allahü teâlânın lutflarına mazhar olmuş ve diğer kavmlerden dahâ üstün olmuşlardı. Fekat, sonradan Peygamberlere “aleyhimüsselâm” ihânet etmeleri ve bunlardan çoğunu öldürmeleri sebebi ile insanların en rezîli, en alçakları olmak derecesine düşdüler. Bu husûs, hıristiyanlarca da bilinmekdedir. Îsâ aleyhisselâmın beddüâsı ile de hakîr, zelîl ve alçaklık üzere yaşayıp, hakâretden ilelebed kurtulamıyacaklardır. Şimdi (Eğer Muhammed aleyhisselâm, Peygamberlerin en üstünü olsaydı, bu zillet ve hakâretden kurtulamıyacak olan Benî İsrâîlden gelirdi) diye i’tirâz etmek ne kadar şaşılacak bir tenâkuzdur. Haşr sûresi, ikinci âyetinde, meâlen: (Ey akl sâhibleri! Bilmediklerinizi, size bildirilmiş olanlardan anlayınız) buyurulmuşdur.
Dördüncüsü: Îsâ aleyhisselâm, çeşidli mu’cizelerle Benî İsrâîl gibi bir kavm içerisinde, Peygamber olarak gönderildiğinden, mubârek sözleri arasında, o zemân kullanılması âdet olan, birkaç mecâzî sözlerini te’vîl edemeyip, sonra gelen papazlar, teslîs (Trinite) gibi, hiç bir akl-ı selîmin aslâ kabûl etmeyeceği, eski hindlilerin ve Eflâtûnun felsefesinde bulunan üç ilâha inanmak gibi bir i’tikâdı kabûl etdiler. Hâlbuki Resûlullah efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” teblîg etdiği, müteşâbih olan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler ve diğer teblîgatı; tefsîr ve hadîs kitâblarında uzun olarak anlatıldığı gibi, nice hikmetli ince ma’nâ ve hakîkatleri şâmil olduğu da bildirilmişdir. [Müteşâbih, ma’nâları diğer meşhûr haberlere uymayıp, başka ma’nâ verilmesi lâzım olan, örtülü, kapalı âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere denir.] Bunların adedi Îsâ aleyhisselâmın teblîgatından çok fazladır. Eğer Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, Benî İsrâîlden gönderilmiş olsaydı; Allahü teâlânın ülûhiyyetini temâmen inkâr ederek, (Hazret-i Muhammedden başka ilâh yokdur) diyeceklerine hiç şübhe olunabilir mi idi?
İKİNCİ İDDİÂLARI: (Gadâ-ül-mülâhazât)da ortaya atılan ikinci iddiâ, (Hıristiyanlığın yumuşaklık ve tatlılıkla yayıldığı hâlde, islâmiyyetin sertlik, kuvvet, zor ve dünyevî menfeatler vererek yayılması)dır.
CEVÂB: Bu iddiâları da, diğerleri gibi yanlışdır, aslsızdır. Şöyle ki: