İlm-i sarf, nahv, mantık, münâzara, vadı’, beyân, me’ânî, bedî, kelâm, usûl-i fıkh, tefsîr, tesavvuf, nush-i lil-müslimîn, iftâ-i alel-mezhebîn, ulûm-i hikemiyye, ya’nî hikmet-i tabî’iyye [fizik, biyoloji], hikmet-i ilâhiyye, riyâziyye, ya’nî hesâb ve hendese ve hey’et [astronomi] gibi ulûm-i zâhiriyyeyi, allâme seyyid Fehîmden “kuddise sirruh” me’zûn olduğu gibi, yine onlardan tesavvufun Müceddidî, Kâdirî, Kübrevî, Sühreverdî, Çeştî kısmlarından dahî me’zûn olmuşdur. Babasının babası, seyyid Muhyiddîndir. Bunun babası, seyyid Muhammeddir. Bunun babası olan seyyid Abdürrahmân, seyyid Fehîmin babasının babasıdır “rahmetullahi aleyhim ecma’în”. Dedelerinin oniki imâmdan, Alî Rızâ bin Mûsâ Kâzıma “rahime-hümullahü teâlâ” dayandığı, Irakdaki mahkeme-i şer’ıyye kaydlarında yazılı olduğu gibi, seyyid Abdülkâdir-i Geylânînin “radıyallahü anh” torunu seyyid Abdürrezzâkın “kuddise sirruh” mubârek eli ile de tasdîklidir.
Binüçyüzotuziki 1332 [m. 1914] senesi Receb-i şerîfi birinci günü, Rus askeri Başkal’aya bir sâat mesâfeye yaklaşdıkda başlıyan ermenilerin yapdığı zulm ve katl-i âmdan halâs bulup, kadın, çocuk yetmiş kişilik yakınları ile, hicret ederek, Revandız, Erbil, Mûsul, Adana, Eskişehir ve nihâyet binüçyüzotuzyedi 1337 [m. 1919] senesinin şevvâli ibtidâlarında İstanbulda Eyyûb Sultân nâhiyesine geldiler. Önce çarşı içindeki (Yazılı medrese) ye yerleşdirildiler. Sonra, Gümüşsuyunda İdris köşkü civârındaki Mürtezâ efendi mescidinin imâmlığına ta’yîn olundu. Bu hicretinden evvel iki def’a hac etmişdir. Risâle büyüklüğünde müteaddid mektûbları vardır. Mevlid okunmasının ve tesbîh kullanmanın başlangıcı ve meşrû’iyyeti ve(Râbıtayı şerîfe) risâlesi ve islâm halîfelerinin sonuncusu olan sultân Vahîdeddîn hân zemânında(Medrese-i mütehassısîn) denilen islâm üniversitesinde tesavvuf müderrisi [profesörü] iken yazdıkları(Erriyâz-ut-tesavvufiyye) kitâbı ve (Sahâbe-i kirâm) ve (Ecdâd-ı Peygamberî) risâleleri ve islâm hukûku ismli eserleri, Arabî, Fârisî ve Türkçe şi’rleri pek kıymetlidir. Siyâsete hiç karışmamış, siyâsî fırkalara bağlanmamışdır. Bölücülüğe, tarîkatçılığa karşı idi. Tekkelerin lağvı kanûnu çıkdıkdan sonra, şeyhlik, mürîdlik üzerinde konuşduğu işitilmemişdir. Kanûnlara uymakda çok titiz davranır, konuşmalarında da bunu tavsiye ederdi. Dîni dünyâ çıkarlarına âlet eden yobazlara karşı Eyyûb Sultân, Fâtih, Bâyezîd, Bakırköy, Kadıköy, Beyoğlunda Ağa câmi’i şerîfleri kürsîlerindeki konuşmaları, bunların iftirâlarına sebeb oldu. Bunların tahrîki ile [1362] Ramezânının onsekizinci ve [1943] Eylülünün onsekizinci Cumartesi günü İstanbuldan İzmire götürüldü. Meserret otelinde, sonra bir evde kaldı. Zilka’denin onuncu Pazartesi günü Ankaraya hareket ederek, Salı günü Ankarada, Hâcı Bayram-ı Velî civârında, birâder zâdeleri seyyid Fârûk Işıkın evine geldi.