Şeyhayn “radıyallahü anhümâ” (Nübüvvet yolu)nun ışıklarını, hazret-i Alî de “radıyallahü anh”, (Vilâyet yolu)nun ışıklarını saçmakdadırlar. Bunun içindir ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Eğer halîl [dost] edinseydim, Ebû Bekri halîl edinirdim) ve (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer elbet peygamber olurdu) ve (Alî bendendir. Ben de ondanım) buyurdu. Bu fakîr [Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî hazretleri, murâkabede], Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” rûhâniyyetine sordum: Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” nesebi dahâ şerefli ve hükmleri dahâ kuvvetli ve tesavvuf yolunun önderi olduğu hâlde, Şeyhaynın “radıyallahü teâlâ anhümâ” dahâ üstün olmasının sebebi nedir? Rûhuma şöyle cevâb ihsân buyurdu ki, (Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir zâhir [görünen], bir de bâtın [görünmiyen] yüzü vardır. Zâhir yüzü ile, insanlar arasında adâlet yapar, kardeşliği sağlar ve doğru yolu gösterir. Bu vazîfeyi yapmasında Şeyhayn “radıyallahü teâlâ anhümâ”, Onun elleri, ayakları gibidirler. Bâtın vechinden kalblere feyz vermekdedir. Şeyhayn, bunda da ortakdırlar!) “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.
Menba-ı feyzu meânî meclis-i Abdülhakîm,
menzil-i kurb-ı ilâhî, sohbet-i Abdülhakîm.
Melce-i bî-çâre-gândır, derde dermandır Hakîm.
ma’den-i irfân, nûr-ı Sübhân, sırr-ı Kur’ândır Hakîm!
Urvetülvüska Muhammed Ma’sûm Fârûkînin (Mektûbât) kitâbı fârisî olup, üç cilddir. Birinci cildde 239, ikincide 158, üçüncü cildde 255 mektûb vardır. Bu 652 mektûbdan altı adedi terceme edilerek aşağıda yazılmışdır.
BİRİNCİ CİLD, 49. cu MEKTÛB
Hak sübhânehu ve teâlâ, din ve dünyâ murâdlarınıza kavuşdursun! Dünyâ lezzetlerinin, fânî [geçici] ni’metlerin zararlarından kurtulmak için ilâc, bunları islâmiyyete uygun kullanmakdır. Ya’nî, Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına uymakdır. İslâmiyyete uygun kullanılmazsa, bu lezzetler zararlı olur. Allahü teâlânın gadabına, azâbına sebeb olurlar. Hakîkî, tâm kurtulmak için, bu lezzetleri, mümkin olduğu kadar, terk etmelidir. Terk edemiyenlerin, ilâcını kullanmaları lâzımdır. Böylece, zararlarından kurtulurlar. Bu lezzetleri terk edemeyip, ilâcını da yapmayanlara, böylece felâketlere, derdlere sürüklenip, se’âdetden mahrûm kalanlara yazıklar olsun! [İslâmiyyet, dünyâ lezzetlerini, zevklerini men’ etmiyor. Bunların hayvanlar gibi, azgın, zararlı kullanılmasını men’ ediyor.] Nefslerinin arzûlarına tâbi’ olup, dünyâ lezzetlerini islâmiyyete uygun kullanmıyanlar, böylece, fâideli ve dâimî olan Cennet lezzetlerinden kaçanlar çok zevâllıdır. Allahü teâlânın herşeyi gördüğünü bilmiyorlar mı? Zararlardan kurtulmak için, dünyâ lezzetlerini islâmiyyete uygun kullanmak lâzım olduğunu işitmemişler mi? Sorgu, süâl günü elbet gelecek, herkesin, dünyâda yapdıkları, önlerine serilecekdir. [Dünyâ zevkleri, lezzetleri peşinde koşanların, öldükden sonra dirilmek olduğuna, islâmiyyete uyanların, Cennet zevklerine kavuşacaklarına, islâmiyyete uymıyanların, Cehennem ateşinde yanacaklarına inanmadıkları anlaşılıyor. Hâlbuki, bunların ilerici, büyük adam dedikleri Avrupalılar, Amerikalılar, Cennete, Cehenneme inanıyor. Kiliseleri dolup taşıyor. Avrupalıların ahlâksızlıklarına, nâmûssuzluklarına ilericilik diyerek sarılan, onlar gibi âhirete inanan vatandaşlara gerici, yobaz diyerek saldıranların içyüzleri meydândadır. Aklları olmıyan, nefslerinin, zevklerinin esîri olan bu zevallılara aldanmamalıdır.] Dünyâda Rabbinin rızâsını kazanmış, Onun harâm etdiği şeylerden sakınmış olanlara, o gün müjdeler olsun! Dünyânın yaldızlı hayâtına aldanmayanlara, Rabbin azâbından korkarak, nefslerine hâkim olanlara, evinde ve emrinde olanlara nemâz kılmalarını emr edenlere [ve kadınlarına, kızlarına, sokağa çıkarken örtünmelerini öğretenlere] müjdeler olsun, müjdeler olsun! Allahü teâlânın gösterdiği se’âdet yolunda olanlara ve Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olanlara selâmlar olsun!