Vefât edeceklerine yakın, (Bana kâğıd kalem getiriniz! Ebû Bekre birşeyler yazacağım) buyurdu ve sonra, (Allahü teâlâ ve müslimânlar Ebû Bekrden râzıdırlar) dedi. Allâme İbnül Hemmâm(Müsâyere) adındaki kitâbında diyor ki: Allahü teâlâ, hazret-i Ebû Bekrin halîfe olacağını Resûlüne “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bildirmişdi. Fekat, ümmetine söylemesini emr etmemişdi.
Hazret-i Ebû Bekr, Resûlullahdan iki sene ve birkaç ay sonra dünyâya geldi. Babası, Ebû Kuhâfe Osmândır. Yedinci babası olan Mürre, Resûlullahın da yedinci babasıdır. İsmi önceden Abdülkâ’be idi. Resûl aleyhisselâm Abdüllah olarak değişdirdi. Ebû Bekr, Bekrin babası demekdir. Bekr isminde oğlu yokdur. Fekat, Arabistândaki âdete göre, oğlu olmak için, bir erkek babası diye soyadı konulurdu. Bunun için, kendisine Ebû Bekr demiş idi. Cehennemden âzâd olduğu, çeşidli hadîs-i şerîflerde bildirildiği için,(Atîk), ya’nî (âzâd olmuş adam) da denir. Resûlullahın mi’râcını işitir işitmez, inanarak kâfirleri şaşkına çevirdiği için, Allahü teâlâ (Sıddîk) ismini vererek şereflendirdi. Beyâz yüzlü, za’îf, nûrlu bir zât idi. Îmâna gelmeden evvel Kureyş kâfirlerinin ileri gelenlerinden, büyüklerinden, sayılı olanlarından ve sözü tutulanlarından idi. Îmâna gelmeden önce de, çok afîf, ağırbaşlı, doğrulukla meşhûr idi. Hiç şerâb içmemiş, şi’r söylememişdi. Mekkenin sayılı tüccârlarından olup, pek zengin idi. Çok hayr yapar, iyiliği severdi. Îmâna gelmeden evvel, Resûlullah ile gençlik arkadaşı idi. Çok sevişirlerdi. Ticâret için gitdiği yerlerde, âhır zemân Peygamberinin geleceğini, kendisinin ona sahâbî olacağını, kâhinlerinden ve din âlimlerinden çok işitmişdi. Resûlullah çağırınca, seve seve hemen îmâna geldi. Annesi Ümmülhayr da, ilk îmâna gelenlerdendir. Fekat babası Osmân, ancak Mekkenin fethinde, çok yaşlı iken îmâna geldi. Eshâb-ı kirâm arasında, babası, anası ve çocuklarının ve torunlarının hepsi îmâna gelen, Ebû Bekrden başka kimse yokdu.
Mekkede iken ve hicret ederken ve Medînede her gazâda ve harb olmıyan zemânlarda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Bir iki def’a izn ile ayrılmışdır. Resûlullahın sâdık dostu ve sır arkadaşı ve her işinde müsteşârı idi. (Allahü teâlâ, beni dört vezîr ile kuvvetlendirdi. İkisi melekdir. İsmleri Cebrâîl ve Mikâildir. İkisi de insandır. İsmleri Ebû Bekr ve Ömerdir) hadîs-i şerîfi, şerefinin yüksek olduğunu göstermekdedir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın yanında, halka olarak otururlardı. Resûl aleyhisselâm, sağ yanına Ebû Bekri, sol yanına Ömeri oturturdu. Ebû Bekrin üstüne ve yok iken onun yerine, kimseyi oturtmazdı. Yeri boş kalırdı. Güzel huyları, cesâreti, cömerdliği, ilmi, zekâsı ve hele takvâsı Sahâbenin hepsinden fazla idi.