O zemân ölseydim, muhakkak Cehenneme gidecekdim. Sonra, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” en çok hayâ eden, ben oldum. O zemân ölseydim, herkes, beni tebrîk ederdi. İslâm olarak şereflendi, hayr üzere öldü derler ve Cennete gitdi bilirlerdi. Dahâ sonra, hâkim oldum, vâlî oldum. Milyonla insanın idâresi, hakkı altına girdim. Şimdi ne hâldeyim, bilmiyorum. Ölünce, bana ağlamayınız! Cenâzemi sessiz götürünüz! Mezârım üstüne taş ve ağaç koymayınız!) dedi. Tevbe ve istiğfâr ederek vefât etdi. Kendisi Mısrın fâtihi olup, hazret-i Ömer “radıyallahü anh” zemânında dört sene, hazret-i Osmân “radıyallahü anh” zemânında da, dört sene ve hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” zemânında iki sene Mısr vâlîsi olmuşdu “radıyallahü anh”. Kısas-ı Enbiyânın yazısı burada temâm oldu.
Huccetül islâm imâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ”, fârisî (Kimyâ-i se’âdet) kitâbı, sehâ [cömerdlik] bahsinde, üçyüzotuzbirinci [331] sahîfede buyuruyor ki, hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” Medîne-i münevvereye gelmişdi. Sokakda geçerken hazret-i Hasen “radıyallahü anh” arkasından gelip (Borcum var. Bana yardım et!) dedi. O da emr etdi, bir deve yükü altun verdiler ki, seksen bin altun idi.
Alî bin Emrullah “rahime-hullahü teâlâ” (Ahlâk-ı Alâî) kitâbı, Îsâr bahsinde diyor ki, îsâr, kendine lâzım olanı, sabr edip, başkasına vermekdir. İslâm cömerdlerinden en meşhûru, Abdüllah bin Ca’fer Tayyâr “radıyallahü anhümâ” idi. Bunu, hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” çok severdi. Her sene, kendisine on milyon dirhem gümüş, ma’âş verirdi. Bu paranın hepsini, fakîrlere, muhtâclara, yetîmlere, dullara dağıtır, sene sonunda, borçlanırdı. (Abdüllaha her sene neden bu kadar çok para verip, devletin hazînesini boşuna sarf ediyorsun?) diye Mu’âviye “radıyallahü anh” hazretlerine sorduklarında, (Ben bu malı, Abdüllaha vermiyorum. Medîne-i münevverenin fakîrlerine veriyorum. İsterseniz tedkîk edin!) dedi. Araştırdılar. Hepsini fakîrlere, yetîmlere verip kendinin ve âilesinin tesarruf ile yaşadığını görerek, devlet hazînesinin yerinde sarf edildiğini anladılar. Halîfenin bu tedbîrine, uyanıklığına ve cömerdliğine hayrân oldular.
(Eshâb-ı Kirâm) “aleyhimürrıdvân” risâlesinin başından buraya kadar, dinde söz sâhibi olan büyüklerin kitâblarından birkaç şey, kısaca yazıldı. Din büyüklerinin, sözbirliği ile bildirdiği bu hakîkatler karşısında dinden haberi olmıyan, hurûfî tekkeleri döküntülerinin sözlerine ve ba’zı abdestsiz, nemâzsız dervişlerin yazılarına aldırmamalı! Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” kitâblarında bildirilen, i’tikâd ve ibâdet yollarına sarılarak, sonsuz felâket ve pişmânlıkdan kurtulmalıyız!