Evet, islâmiyyeti, i’tikâdı ve ibâdetleri öğrenmek, her erkeğe ve her kıza farzdır, lâzımdır. Fekat, bunları içki masalarında, husûsî maksadlarla yazılan ve din düşmanlarının kitâblarından terceme edilen yazılardan ve sözlerden değil, mezheb imâmlarımızın bildirdiklerinden öğrenmeliyiz. Dedelerimizin yolundan ayrılmamalıyız!
Ba’zı kimseler, (Hiçbir müslimân, çocuğuna, Mu’âviye ismini koymamışdır. Bu da, bu ismin ve ism sâhibinin sevilmediğine alâmetdir) diyor. Bu düşünce pek yanlışdır. Câhil bile buna, ancak güler. Büyük Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” Şît, Hûd, Şuayb, Elyesa’ gibi ismleri ve imâm-ı Alî “radıyallahü anh” efendimizin torunlarından ve oniki imâmımızdan Bâkır, Hasen Askerî ismleri ve eshâb-ı Bedrden olup Cennet ile müjdeli üçyüzonüç kişiden olan, Bera’, Evs, İyâs, Buhayr, Besbese, Temîm, Sa’lebe, Sekaf, Cebr, Hâris, Hâtıb, Hârise, Hubâb, Haram, Hureys, Hasîn, Hârice, Hâbbab, Hubeyd, Hıras, Hureym, Hallâd, Huneys, Huleyd, Havvât, Havli, Zükeys, Râfi’, Reb’î, Ruhayle, Refâ’a gibi ve dahâ yazamadığımız birçok ismleri, bugün hiçbir müslimân kullanmadığı için bu ismlerin sâhibleri olan, Peygamberler “aleyhimüsselâm” ve Eshâb-ı kirâmın en büyükleri ve kıymetlileri, sevilmez mi diyecekler? Hâlbuki, bu ismlerin sâhiblerinin hepsi, hazret-i Mu’âviyeden “radıyallahü anh” dahâ yüksek oldukları ve Allahü teâlânın ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve bütün müslimânların sevgilileri olduğu, güneş gibi âşikârdır. Hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” sevmemek, Onu tanımamak, tehlükeli bir câhillikdir. Fekat, Onu kötülemek, gençleri kandırmak için, böyle çürük ve gülünç düşünceler söylemek, bu câhilliği ve iftirâyı meydâna çıkarmakdan başka, birşeye yaramaz.
Hazret-i Alî “radıyallahü anh” ile muhârebe eden Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” bize hiçbir yakınlığı ve hiçbir tanışıklığı yok. Hattâ bu muhârebeleri, bizi üzüyor, incitiyor. Fekat, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbı oldukları için, onları sevmekle emr olunduk. Herbirini incitmekden, Onlara düşmanlık etmekden men’ olunduk. O hâlde, hepsini sevmeğe mecbûruz. Onları, Peygamberimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” sevdiğimiz için severiz. Onlara düşmanlıkdan ve eziyyet etmekden kaçınırız. Çünki, Onların incitilmesi ve düşmanlığı, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize gider. Yalnız, haklı olanı ve yanılanı söyleriz. Ya’nî hazret-i Emîr “radıyallahü anh” haklı idi. Ona karşı gelenler, hatâ etmiş idi. Bundan fazla birşey söylemek doğru değildir.
İsmâ’îl Kemâleddîn Karamânî “rahime-hullahü teâlâ”, (Şerh-i akâ’id) kitâbını açıklarken, yazıyor ki, imâm-ı Alî “kerremallahü vecheh” buyurdu ki, (Kardeşlerimiz bizi dinlemedi.