Zemânının en büyük âlimi olan ve üçyüzbin hadîsi ezber bilen imâm-ı Ahmed ibni Hanbel “rahime-hullahü teâlâ”, ondan ders almağa gelirdi. Çok kimse, imâm-ı Ahmede, (Böyle büyük bir âlim iken, kendin gibi bir genç karşısında nasıl oturuyorsun?) dediklerinde, (Bizim ezberlediklerimizin ma’nâlarını o biliyor. Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacakdım. O, dünyâyı aydınlatan bir güneşdir, rûhlara gıdâdır) derdi. Bir kerre de, (Fıkh kapısı kapanmışdı. Allahü teâlâ, bu kapıyı, kullarına, Şâfi’î vâsıtası ile tekrâr açdı) demişdir. Bir kerre de, (İslâmiyyete, şimdi Şâfi’îden dahâ çok hizmet eden birini bilmiyorum) dedi. İmâm-ı Ahmed, yine buyurdu ki, (Allahü teâlâ, her yüz yılda bir âlim yaratır, benim dînimi, herkese onun ile öğretir!) hadîs-i şerîfinde bildirilen âlim, imâm-ı Şâfi’îdir. [Bu hadîs-i şerîf, bu âlimlerin Dâr-ül İslâmda zuhûr edeceğini bildirmekdedir.] Süfyân-ı Sevrî “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Şâfi’înin aklı, zemânındaki insanların yarısının aklları toplamından fazladır). Abdüllah-i Ensârî “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Şâfi’î mezhebini iyi bilmiyorum. Fekat, imâm-ı Şâfi’îyi çok severim. Çünki, hangi makâma baksam, onu herkesin önünde görüyorum). İmâm-ı Şâfi’î birgün ders verirken, yerinden birkaç kerre kalkdı, oturdu. Sebebini sorduklarında, (Bir seyyid çocuğu, kapının önünde oynuyordu. Karşımdan geçdikçe, ona saygı olarak kalkıyorum. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” torununu görüp de, kalkmamak câiz olmaz) dedi. [Her zemân, her yerde, her müslimânın, seyyidlere hürmet etmesi lâzımdır.] Hüsniyye kitâbını yazanın bundan haberi olsaydı, (imâm-ı Şâfi’î, Ehl-i beytin düşmanı idi) demekden hayâ etmesi lâzım gelirdi. Rebî’ bin Haysem “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Rü’yada, Âdem aleyhisselâmı ölmüş gördüm. Zemânımızın en büyük âlimi vefât edecekdir dediler. Çünki, âyet-i kerîmede, ilmin Âdem aleyhisselâmın hâssası olduğu bildirildi. Birkaç gün sonra, imâm-ı Şâfi’î vefât etdi).
3 — (Hüsniyye, mezhebini izhâr edip, muhabbet-i Ehl-i beyt-i Resûl olduğunu beyân edip, bir derece mücâdele ve mübâheseye başladı. Ulemâ cevâb vermeğe kâdir olamadılar) diye yazıyor. Ehl-i beyt-i Resûlün ve Eshâb-ı kirâmın hepsinin i’tikâdı aynı idi. Hepsi Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin bildirdiği yolda idi.
Nitekim, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Eshâbım, gökdeki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolda gitmiş olursunuz!) buyuruyor. Eshâbımın ba’zısı veyâ yalnız Ehl-i beytim yıldızlar gibidir demiyor. Eshâbım buyurarak, hepsinin aynı i’tikâdda olduğunu bildiriyor. Bunlar ise, kendi yanlış hikâyelerine, bozuk inanışlarına, (Ehl-i beyt-i Resûl mezhebi) diyerek, yurdumuzdaki müslimânları aldatmağa çalışıyorlar. O meclisde, bir âlim bulunsaydı, bu câriye rezîl olur, ağzını açamazdı.