Eshâb-ı kirâmın hepsi, Tâbi’înin bir kısmı müctehid idi. Müctehidin kendi anladığı ile amel etmesi lâzımdır. Başka müctehidi taklîd etmesi, câiz değildir. (Sonra gelenler müctehidleri Peygamber kadar yükseltdiler. Hattâ dahâ üstün tutdular) sözünü bir müslimân söyliyemez. Çünki bu söz, dört mezhebde bulunan milyarlarca müslimâna kâfir damgasını basmakdır. Müslimâna haksız olarak kâfir diyenin ve yazanın kendisi kâfir olur. Taklîdcileri Kur’ândan ayrılmakla suçlamak ise, bundan dahâ büyük bir iftirâdır. Dinde reformcular şunu iyi bilsin ki, mezheb demek, Kur’ân ve Sünnet yolu demekdir. Bir mezheb imâmına uyan, Kur’ân-ı kerîme ve Resûlullaha uyduğuna îmân etmekdedir. Hiçbir müslimân (müctehidin söylediğini bırakıp da, Kur’ân ile amel etmek câiz değildir) demez ve dememişdir. Bu söz, dinde reformcuların ve masonların temiz müslimânlara yapdıkları çirkin iftirâlardan biridir. Müslimânlar (Ben, Kur’ân-ı kerîme uymak istiyorum. Fekat, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden kendim hükm çıkaramıyorum. Anladığım hükmlere güvenemem ve uymam. Mezheb imâmının anlamış olduğuna güvenirim ve uyarım. Çünki o, benden dahâ âlimdir. Sekiz ana ilmi ve oniki yardımcı bilgiyi benden dahâ iyi bilir. Benden dahâ müttekîdir. Kur’ân-ı kerîmden kendi anlayışı ile hükm çıkarmaz. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çıkardığı ma’nâları, Eshâb-ı kirâmdan öğrenmişdir. (Kendi anlayışı ile ma’nâ çıkaran kâfir olur) hadîs-i şerîfinden korkarım. İlmlerinin, takvâlarının, sonra gelenlerden katkat üstün olduğu, hadîs-i şerîflerle bildirilmiş olan, o büyük âlimlerin bile Kitâbdan ve Sünnetden çıkardıkları hükmler birbirine benzemiyor. Hükm çıkarmak kolay olsaydı, hep aynı şeyi anlarlardı) der. Allahü teâlâ şöyle buyuruyor, Resûlullah böyle buyuruyor demek, bir câhil için nasıl doğru olabilir? Allahü teâlâ, böyle söylemeği men’ eyledi. Tefsîr âlimleri ve mezheb imâmları bile, bu sözü söylemeğe cesâret edememişdir. Anladıklarını bildirdikden sonra, (Bu benim anladığımdır. Doğrusunu Allah bilir) demişlerdir. Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını Eshâb-ı kirâm bile anlamakda güçlük çeker, Resûlullaha sorarlardı. Yazdıklarımız iyi anlaşılırsa, dinde reformcunun ne kadar câhilce ve ahmakça bir hulyâ peşinde olduğu zâhir olur.
Sonra gelen âlimlerin, öncekilerden dahâ ileri olması sözü, fen bilgileri için doğrudur. Din bilgilerinde, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Her asr, kendinden öncesinden dahâ şerdir. Kıyâmete kadar hep böyle olur)hadîs-i şerîfi mu’teberdir. Bu hadîs-i şerîf, fen adamlarının şahsiyyetleri ve fen vâsıtalarını kullanmaları bakımından da mu’teberdir.