Fekat, (Eshâb-ı kirâmdan sonra gelenlere tâbi’ olup olmamakda serbestsin) demesi doğru değildir. Çünki müctehidin başka müctehide tâbi’ olması câiz değildir. (Mîzân)da diyor ki, (İctihâd derecesinde olan bir âlimin, ya’nî(Edille)yi bulup, bundan hüküm çıkaran âlimin başkasını taklîd etmesi câiz değildir. Fekat avâmın müctehidi taklîd etmesi vâcib olduğunu âlimler bildirmişlerdir. Müctehid olmıyan kimse, müctehidi taklîd etmezse, dalâlete düşer demişlerdir. Müctehidlerin hepsi, islâmiyyetden buldukları delîllerden hükm çıkarmışlardır. Hiçbir müctehid, Allahın dîninde kendi re’yi ile konuşmamışdır. Mezhebler, Kitâb ve Sünnet iplikleri ile dokunmuş birer kumaş gibidir. İctihâd derecesine yükselmiyen herkesin, ibâdet yaparken dört mezhebden, dilediğini seçip, bunu taklîd etmesi lâzımdır. Çünki, mezheblerin hepsi, Cennete giden yolu göstermekdedir. Mezheb imâmlarından birine dil uzatan kimse, kendi câhilliğini göstermiş olur. Meselâ, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin, ilminin, vera’ının ve ibâdetinin çokluğunu ve ahkâm çıkarmakdaki titizliğini ve ihtiyâtlı davranışlarını, selef ve halef âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Böyle bir yüce İmâm için, Allahın dînine, kendi re’yi ve görüşü ile, Kitâba ve Sünnete muhâlif bir söz karışdırdı demekden Allaha sığınmalıdır. Her müslimânın, mezheb imâmlarına karşı edebli davranması lâzımdır. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin derecesinin yüksekliğini ancak keşf sâhibi olan Evliyânın büyükleri anlıyabilmişlerdir).
Hanbelî mezhebindeki âlimlerin, hadîsi terk etmediklerini söylemek, diğer üç mezheb imâmlarına çamur atmakdır. Her mezheb imâmı, sahîh hadîs görünce, benim ictihâdımı bırak dediklerini, dinde reformcu da yukarıda bildirmişdi. Şimdi bunu inkâr etmekdedir. Taklîdcilik, aklı fâidesiz hâle getirir sözü de, söyliyenin kara câhilliğini gösteriyor. Allahın dîni, aklın, fehmin, idrâkin üstündedir. Akl oraya çıkmağa zorlanırsa kanatları kırılır, fâidesiz olur. Din işlerinde aklı koruyan en büyük ilâc, müctehidleri taklîd etmekdir. Âlimlerin re’y ve ictihâdlarını nasslarla karşılaşdırmak müctehidlerin yapabileceği işdir. İctihâddan ve tefsîrden ve hadîsden haberi olmıyan bizim gibi câhiller için, mezheb imâmımızın büyüklüğünü kabûl edip, inanıp, onu taklîd etmekden başka çâre yokdur. Bizim gibi avâmın mezheb imâmına uymasının vâcib olduğunu, islâm âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Mîzân-ül-kübrâ)nın önsözünde, altmışsekizinci sahîfede vesîkaları ile birlikde yazılıdır. Mezheb imâmının ictihâdına uymıyan fâsık olur. Dört mezhebin icmâ’ ve ittifâk ile bildirdiği ve her memlekete yayılmış olan bir hükmü kabûl etmiyenin kâfir olacağını, fıkh kitâbları [meselâ (İbni Âbidîn) vitr nemâzı başında] bildiriyor.