Bu âyet-i kerîme, Resûlullahın hükmünden, islâmiyyetin emrinden sıkıntı duyanlarda îmân olmadığına alâmetdir. Hadîs-i şerîfde, (Resûlün yanında nizâ’, cidâl yapmayınız!) buyurdu. Onun dîninin âlimleri ile nizâ’, cidâl yapmak, onların doğru olan ictihâdlarının çürük olduklarını göstermeğe kalkışmak, Onunla “sallallahü aleyhi ve sellem” cidâl etmek demekdir. Çünki, âlimler, Resûlullahın vârisleridir. Resûlullahın getirdiklerinin hepsine, hikmetlerini, delîllerini anlamasak bile, îmân ve tasdîk etmemiz lâzım olduğu gibi, mezheb imâmlarımızdan gelen bilgilere de, kelâmlarına da, delîllerini anlamasak bile, islâmiyyete muhâlif olmadıkları için îmân ve tasdîk etmemiz lâzımdır. Peygamberlerin hepsinin “aleyhimüssalâtü vesselâm” dinleri amelde ihtilâflı, hattâ birbirlerine zıd hükmleri bulunduğu hâlde, hepsine îmân ve tasdîk etmemiz lâzımdır. Böyle olduğunu âlimlerimiz sözbirliği ile bildirmişlerdir. Mezhebler de, bunun gibidir. Müctehid olmıyanların, mezhebler arasında ayrılıklar bulunduğunu gördükleri hâlde, hepsine îmân ve tasdîk etmeleri lâzımdır. Müctehid olmıyan birinin, bir mezhebi hatâlı görmesi, o mezhebin hatâlı olduğunu göstermez. O kimsenin hatâlı olduğunu, anlayışının kıt olduğunu gösterir. İmâm-ı Şâfi’î, teslim olmak, îmânın yarısıdır buyurdu. Rebî’ hazretleri bunu işitince, hayır, îmânın hepsidir dedi. İmâm-ı Şâfi’î, bu sözü kabûl eyledi. Yine imâm-ı Şâfi’î (Îmânı kâmil olan, üsûl bilgilerinde söz yapmaz. Ya’nî, niye böyledir, öyle değildir demez) buyurdu. (Üsûl bilgileri nedir?) dediklerinde, Kitâb ve Sünnet ve İcmâ-i ümmetdir, buyurdu. İmâm-ı Şâfi’î hazretlerinin bu sözü gösteriyor ki, Rabbimizden ve Peygamberimizden “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gelen haberlerin hepsine inandık demeliyiz. İslâm âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildirdikleri de bunun gibidir. Ya’nî imâmlarımızın sözlerine, söz etmeden ve cidâl etmeden inanırız demelidir. İmâm-ı ibni Abd-il Berr “rahimehullah”, (vefât târîhi 463 [m. 1071]) bunun için (İmâmlarımızdan hiçbirinin, talebesine belli bir mezhebi iltizâm etmelerini, ya’nî taklîd etmelerini emr etdikleri işitilmemişdir. Diledikleri mezhebin fetvâlarına uymalarını söylemişlerdir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”, ümmetinden birinin belli bir mezhebi iltizâm etmesini emr buyurduğu, sahîh veyâ da’îf hiçbir hadîs-i şerîfde bildirilmemişdir) dedi.
İmâm-ı Kurâfî buyuruyor ki, (Eshâb-ı kirâm, sözbirliği ile bildirdiler ki, hazret-i Ebû Bekrden ve hazret-i Ömerden fetvâ alıp da, bunları taklîd eden bir kimse, başka işlerini başka Sahâbîlere de sorar ve öğrendiği ile amel ederdi. Huccet, delîl soran olmazdı.