Afrikanın garb [batı] tarafı, hep Mâlikîdir. Hindistânın ba’zı sâhillerinde de bulunur. Şâfi’îler; Mısrda, kürdlerde ve Arabistânda ve Dağıstanda çokdur. Hanbelîler azdır. Vaktiyle Şâm ve Bağdâdda çok idi.
(Edille-i şer’ıyye) [ya’nî, din bilgilerinde, müctehid imâmlara sened, kaynak] dörtdür: (Kur’ân-ı kerîm), (Hadîs-i şerîfler), (İcmâ’ı ümmet) ve (Kıyâs-ı fükahâ).
Müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ân-ı kerîmde açık olarak bulamazlarsa, hadîs-i şerîflere bakarlar. Hadîs-i şerîflerde de açıkca bulamazlarsa, bu iş için,(İcmâ’) var ise, öyle yapılmasını bildirirler. [İcmâ’ sözbirliği demekdir. Ya’nî, bu işi, Eshâb-ı kirâmın hepsinin aynı sûretle yapması veyâ söylemesi demekdir. Eshâb-ı kirâmdan sonra gelen tâbi’înin de icmâ’ı delîldir, seneddir. Dahâ sonra gelenlerin, hele bu zemândaki insanların, dinde reformcuların, din câhillerinin yapdıkları, söyledikleri şeye, icmâ’ denmez.]
Bir işin nasıl yapılması lâzım olduğu, icmâ’ ile de bilinemezse, müctehidlerin kıyâsına göre yapmak lâzım olur. İmâm-ı Mâlik “rahmetullahi aleyh”, bu dört delîlden başka, Medîne-i münevverenin o zemânki ehâlîsinin sözbirliğine de sened dedi. Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihâyet, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” görenek olarak gelmişdir, dedi. Bu sened, kıyâsdan dahâ sağlamdır dedi. Fekat diğer üç mezhebin imâmları, Medîne ehâlîsinin sözbirliğini sened olarak almadı.
İctihâd yolu ikidir: Biri, Irak âlimlerinin yolu olup, buna (Re’y yolu) denir. Ya’nî kıyâs yoludur. Bir işin nasıl yapılacağı, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmemiş ise, buna benziyen başka bir işin nasıl yapıldığı aranır, bulunur. Bu iş de, onun gibi yapılır. Eshâb-ı kirâmdan sonra “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bu yolda olan müctehidlerin reîsi, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfedir “rahmetullahi aleyh”.
İkinci yol, Hicâz âlimlerinin yolu olup, buna (Rivâyet yolu) denir. Bunlar, Medîne-i münevverenin o zemânki ehâlîsinin âdetlerini, kıyâsdan üstün tutar. Bu yolda olan müctehidlerin büyüğü, imâm-ı Mâlik “rahmetullahi aleyh”dir ki, Medîne-i münevverede oturuyordu. İmâm-ı Şâfi’î ile Ahmed ibni Hanbel de “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, imâm-ı Mâlikin sohbetlerinde bulunmuşlardır. İmâm-ı Şâfi’î, imâm-ı Mâlikin yolunu öğrendikden sonra, Bağdâd tarafına gelerek, İmâm-ı a’zamın talebesinden okuyup, bu iki yolu birleşdirdi. Ayrı bir ictihâd yolu kurdu. Kendisi çok belîg, edîb olduğundan, âyet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin ifâde tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa göre iş görürdü.