Cevâb: Mezheb imâmı demek, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshâb-ı kirâmdan işiterek toplıyan, kitâba geçiren büyük âlim demekdir. Açıkca bildirilmemiş olan bilgileri de, açık bildirilmiş olanlara benzeterek meydâna çıkarmışdır. (Hadîka) kitâbı üçyüzonsekiz (318). ci sahîfesinde diyor ki; (Bilinen dört imâm zemânında, başka mezheb imâmları da vardı. Bunların da mezhebleri vardı. Fekat, bunların mezheblerinde olanlar azala azala bugün hiç kalmadı). Eshâb-ı kirâmın herbiri müctehid idi. Hepsi de, derin âlim, mezheb imâmı idi. Herbiri kendi mezhebinde idi. Hepsi de, mezheb imâmlarımızdan dahâ üstün, dahâ çok bilgili idi. Mezhebleri dahâ doğru, dahâ kıymetli idi. Fekat, bunların kitâbları olmadığı için, mezhebleri unutuldu. Dört mezhebden başkasına uymak imkânı kalmadı. Eshâb-ı kirâm hangi mezhebde idi demek, alay kumandanı, hangi bölükdendir? Yâhud, fizik öğretmeni, okulun hangi sınıfı öğrencisidir demeğe benzemekdedir.]
Hicretden dörtyüz [400] sene geçdikden sonra, mutlak ictihâd yapabilecek kadar derin âlim kalmadığı, kitâblarda yazılıdır. (Hadîka) kitâbının yine üçyüzonsekiz [318]. ci sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, yalancı, sapık din adamlarının çoğalacakları bildirilmekdedir. Bunun için, Ehl-i sünnet olan her müslimânın, bilinen dört mezhebden birini seçerek (Taklîd) etmesi lâzımdır. Ya’nî, bu mezhebin (İlmihâl)kitâbını okuyup öğrenmesi, îmânını ve bütün işlerini buna uydurması lâzımdır. Böylece, bu mezhebe girmiş olur. Dört mezhebden birini taklîd etmiyen kimse, Ehl-i sünnet olamaz. Buna (Mezhebsiz ve Zındık) denir. Mezhebsiz kimse, yâ yetmişiki bozuk fırkadan birindedir. Yâhud kâfir olmuşdur. Böyle olduğu,(Bahr)de, (Hindiyye)de ve (Tahtâvî)nin Zebâyıh kısmında ve (İbn-i Âbidîn)in Bâgîler kısmında yazılıdır. (El-besâir) kitâbının elliikinci sahîfesinde ve Ahmed Sâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh” tefsîrinde, Kehf sûresinde de böyle yazılıdır.
(Mîzân-ül kübrâ) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” önsözünde diyor ki, (Unutulmuş olan mezheblerin ve bugün mevcûd bulunan dört mezhebin hepsi hakdır, sahîhdir. Birinin, başkası üzerine üstünlüğü yokdur. Çünki, hepsi aynı din kaynağından alınmışlardır. Bütün mezheblerde, yapılması kolay işler [Ruhsat]bulunduğu gibi, yapılması güç [Azîmet] olan işler de vardır. Azîmet olan işi yapabilecek kimsenin, kolay işi yapmağa kalkışması, din ile oynamak olur. Azîmeti yapmakdan âciz olan, özrlü olan kimsenin ruhsat olanı yapması câiz olur. Böyle kimsenin ruhsat olanı yapması, azîmet yapmış gibi çok sevâb olur. Âciz olmıyanın, kendi mezhebindeki ruhsatları yapmaması, azîmetleri yapması vâcibdir.