Çalışmasını kamçılar. (Çalışınız! Herkes, kendisi için takdîr edilmiş olan şeylere sürüklenir) hadîs-i şerîfi de, insanın çalışmasının; kazâ ve kaderin nasıl olduğunu göstereceğini, çalışmak ile kazâ ve kader arasında sıkı bir bağlılık bulunduğunu bildirmekdedir. Bir adamın iyilik için çalışması, bu adam için ezelde iyilik takdîr edilmiş olduğunu göstermekdedir. Çünki herkes, kendisi için ezelde takdîr edilmiş olan işleri yapmağa sürüklenir.
Kazâ ve kadere inanmak ve bütün hayrları ve şerleri cenâb-ı Hakdan bilmek, müslimânlar için nasıl bir vazîfe ise, hayrlı işleri yapmak ve şer olan, fenâ olan işlerden kaçınmak için çalışmak da, vazîfedir. Allahü teâlânın, bir şeyin nasıl olacağını, olmadan evvel bilmesi ve o bilgisine göre takdîr ve irâde buyurması, insanlara cebr etmek olmaz. Çünki, kulların irâde ve ihtiyârlarını nasıl kullanacağını da ezelde biliyordu. Bu bilmesi ve takdîr etmesi, kulların arzûlarına, irâdelerine zıd değildir. Cenâb-ı Hakkın ezelde bilmesi, işlerin olmasına veyâ olmamasına bir te’sîr yapmıyor. (İlm, ma’lûma tâbi’dir) sözü de, ilmin işlere te’sîr etmeyeceğini anlatmak için söylenmişdir.
Bir insan, iyi veyâ kötü bir iş yapar. Allahü teâlâ, ezelde ya’nî çok önceden, o işin yapılacağını bilmiş ve bildiğine göre takdîr eylemişdir. Allahü teâlânın takdîri yerini bulacakdır ve bu takdîre sebeb olan ilmi de yanlış çıkmayacakdır. Görülüyor ki, insan bu işi yapmakda mecbûr olmuş değildir. Allahü teâlâ, bu kimsenin o işi kendi irâdesi ile, arzûsu ile yapacağını ezelde bilmişdir. Kulun ihtiyârı, ya’nî irâdesi, ezeldeki kazâ ve kaderin sebebi olmakdadır. Bundan anlaşılıyor ki, Allahü teâlâ, o işin yapılacağını ezelde bildiği ve öylece takdîr etdiği için, insan o işi yapmağı irâde edecek değildir. İnsanın irâdesini, o işi yapmağa kullandığı için, ya’nî o işi yapmak isteyeceğini Allahü teâlâ ezelde bildiği için takdîr eylemişdir.
İnsanın bir işi yapmasına ilk sebeb, onun kendi irâde ve ihtiyârıdır. Kulun kendi arzûsu ile yapdığı bir işi, Allahü teâlâ ezelde takdîr etmiş ise de, o insanın irâdesi ve ihtiyârı da, ezelî ve belki takdîrden önce ilm-i ilâhîdedir. Böyle olduğu için, ezeldeki takdîr, kulun irâde ve ihtiyârına yardım etmiş olur. Kul kendi kendine birşey yapamıyacağı, herşeyi Allahü teâlânın yaratması lâzım geleceği için, kulun bir işe olan irâdesini Cenâb-ı Hak, kendi takdîri ile yapdırmakdadır. İşte Ehl-i sünnet, burada mu’tezileden ve onların yolunda olan şî’îlerden ayrılmakdadır. Onlar (Cenâb-ı Hak, insanları yaratır ve kendilerine kudret ve irâde verir, ötesine karışmaz) diyorlar.