Ehl-i sünnet ise, (Cenâb-ı Hak, sizin ve vücûde getirdiğiniz işlerinizin hâlıkıdır) meâlindeki âyet-i kerîmeye uygun olarak, kulların her hareketi, her işi, Cenâb-ı Hakkın halk ve îcâd etmesi ile ve kuvvet vermesi ile, yapdırması ile hâsıl oluyor, diyor. Cenâb-ı Hakkın yaratması, insan irâde ve ihtiyârını kullandıkdan sonra oluyor. İşin irâde-i cüz’iyye ve kesb denilen bu kısmı insana âid olup, bunu Allahü teâlâ halk ve îcâd etmez. Çünki bu, bir varlık değildir. Halk ve îcâd, hâricde var olan şeylerde olur.
İlm-i ilâhînin, kulların ilmine benzemeyip, hep doğru çıkması lâzımdır. İlm-i ilâhînin hep doğru çıkması, Cebriyyeyi ve reformcuları şaşırtmış, ilm-i ilâhînin, kulların işlerine hâkim ve müessir olduğunu sanmışlardır. İlm-i ilâhînin hiç şaşmaması, ilmlikden çıkarak cebre dönmesine sebeb olmaz. Talebesinin imtihânında kazanamıyacağını önceden bilen mu’allimin bu bilgisi, imtihânını veremiyen talebesi için, bir cebr ve zulm olamaz. Allahü teâlâ, ileride olacak herşeyi ezelde biliyor. Herşeyin bu bilgiye uygun olarak olması, insanın irâde ve ihtiyârının yok olduğunu göstermez. Çünki, Allahü teâlâ kendi yaratacaklarını da, ezelde biliyordu. Elbette bu bilgisine uygun yaratacakdır. Bu bilgisine elbette uygun yaratması, onun irâde ve ihtiyârının yok olduğunu göstermiyeceği gibi, insanların irâde ve ihtiyârını inkâr etmek de doğru olmaz.
İnsan birşey yapacağı zemân, önce bunu ihtiyâr eder, seçer, irâde eder, ister. Sonra yapar. Bundan dolayı, kullar, iş yapmakda mecbûr değildir. İster yapar. İstemezse yapmaz.
İnsanın bir işi yapmak istemesi için, önce bu işi görerek, işiterek, düşünerek hâtırlaması, kalbine gelmesi lâzımdır. İnsan, kalbine gelen birşeyi ister veyâ istemez. Meselâ, ben bir şeyi fâideli bulurum, yapmak isterim. Siz de lüzûmsuz görür, yapmak istemezsiniz. İşlerinde hür olduğunu söylediğiniz insanların iş yapmağı önceden kalbine getiren, fâideli, lüzûmlu olup olmadığını bildiren kimdir? Bendeki düşünce, sizde niçin hâsıl olmaz? Hâsıl oldu ise, size niçin lüzûmlu görülmez? İşte bu çeşidli sebebler, insanın elinde değildir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinden birkaçı (İnsanlar irâdeli işlerinde hür iseler de, irâde ve ihtiyârlarında hür değil, mecbûrdur) demişlerdir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, (İstediğimi yaparım) diyen bir adama, (istediğini isteyebilir misin?) demişdir. Kur’ân-ı kerîmde Dehr sûresindeki âyet-i kerîmeye, Ebül-Hasen-i Eş’arî hazretleri, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini istersiniz!) ma’nâsını vermişdir. Kazâ ve kader bilgisi üzerinde (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının, ikinci kısm, dördüncü ve 47, 48, 49 ve 50. ci maddelerinde geniş bilgi vardır. Lütfen oradan okuyunuz!
Kasas sûresinin altmışsekizinci âyetinde meâlen, (Rabbin, kendi istediğini yaratır. Yalnız O ihtiyâr eder, seçer.