Fekat, babasının yanında edebli durur. Kabâhatlerini düşünerek mahcûb olur. Babası, bu çocuğun kahrını çeker. İkinci çocuğu çalışkan, gözü açık, herkesin işine yarar. Fekat, birgün babasına karşı gelerek: Sen kim oluyorsun? Seni tanımıyorum, gibi ağır şeyler söyler. O anda her iyiliği yok olur. Bunu kovar, sonra yalvarıp afv dilemekden başka çâresi olmaz. İşte, fâsık olan mü’min ile kâfir, bu çocuklara benzer.
Müslimânlığa inanan ve seven bir adamı, kusûrlarından dolayı müslimânlıkdan çıkarmak doğru değildir. Îmân, müslimânlık esâslarını kabûl etmek ve bütün ahkâmına uymakda kusûr etse bile, saygı göstermek olduğundan, müslimânlığın temelidir. Amel îmândan bir parça olsaydı, her günâh işleyen, kâfir olurdu. Dünyâda müslimân kalmazdı. Hadîs-i şerîflerde ba’zı iyilikler îmâna, ba’zı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin şiddetini, derecesinin çokluğunu bildirmek içindir. Başka âyet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin yardımı ile, bunların, îmândan veyâ küfrden parça olmadıkları anlaşılmakdadır. (Hayâ îmândan bir şu’bedir), (Temizlik îmânın yarısıdır), (Îmân nemâzdır), (Mü’min, insanların emîn olduğu kimsedir), (Mü’min, mü’min iken zinâ etmez), (Mü’minde her huy, her tabî’at bulunabilir. Yalnız hâinlik ve yalancılık bulunmaz) hadîs-i şerîfleri böyledir. Bu hadîs-i şerîfler, hayâ, tahâret, nemâz, emânet, iffet, doğruluk gibi iyiliklerin olmaması ve yalan, hâinlik ve zinâ gibi kötülüklerin bulunması îmânın olmaması gibidir diyerek, bunların ehemmiyyetlerini bildirmekdedir. Ba’zı amellere îmân kadar kıymet verilmekle, bunların ehemmiyyetleri bildirilmişdir. Dinde reformcular, buna karşılık olarak, Peygamberlerin îmâna dâhil etdiği şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin îmândan ayırmağa ne hakları olabilir derlerse, (Mü’min olarak ölen kimse, zinâ etmiş ve hırsızlık etmiş ise de, sonunda Cennete girer) hadîs-i şerîfi, bunlara cevâb vermekdedir. (Ankebût) sûresinin ikinci âyet-i kerîmesinde, (İnsanların, îmân etdik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, îmân etdik sözlerinin doğru veyâ yalan olduğu anlaşılacağı) meâl-i şerîfi ile bildirilmekdedir. Bu âyet-i kerîmede, sıkıntılara dayanmanın çok mühim olduğu anlatılmakdadır.
(Ahzâb) sûresinin onsekizinci âyet-i kerîmesi, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile birlikde cihâda gidenlere mâni’ olan ve gösteriş olmak için, arasıra katıldıkları muhârebelerde, Resûlullaha ve Eshâb-ı kirâma yardım etmiyen, harbin tehlükeli anlarında ölü gibi hareketsiz durup, ganîmet paylaşılırken dilleri kılıçlarından keskin ve süngülerinden uzun olan ve hayrlı işlerden kaçınan kimselerin mü’min olmadıklarını bildiriyor.