Mevdûdî, Mehdînin, (tabî’at üstü hareketler, ya’nî kerâmetler, ilhâm ve rûhânî başarılar sâhibi olmayıp, diğer inkılâbcı liderler gibi mücâdeleci bir adam) olacağını sanmakdadır. (Mehdî, yeni bir fikr ekolü vücûde getirecek) ve (Bu dünyâda, Lenin ve Hitler gibi, günâhkâr liderler görüldüğü gibi, fazîlet sâhibi bir lider de meydâna gelecekdir) demekdedir.
Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerinden, çok konuda ayrılan Mevdûdî, Mehdîyi de herhangi bir lider olarak düşünüyor. Büyük âlim Ahmed ibni Hacer-i Mekkî “kaddesallahü teâlâ rûhahül’azîz” (Elkavlül-muhtasar fî alâmât-il Mehdî)kitâbında, Mehdînin ikiyüze yakın alâmetini bildirmekdedir. Bu alâmetleri hadîs-i şerîflerden çıkarmışdır. Bu kitâbı okuyup anlayabilen bir kimse, Resûlullahın haber verdiği hakîkî Mehdî ile Mevdûdînin şekllendirmeğe özendiği hayâlî Mehdî arasındaki farkları kolayca görebilir.
(İslâmda ilk müceddid Ömer bin Abdül’azîz idi) diyor. Bu da, Mevdûdînin kısa görüşüdür. Ömer bin Abdül’azîz, ilk yüzyılın müceddidlerinden biri idi. Fekat, ilk müceddid değildi. İslâm âlimlerinin ve târîhcilerin sözbirliği ile bildirdiğine göre, ilk müceddid, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdır. Resûlullahın vefâtından sonra, Arabistân yarımadasında, mürted olanları kahr eden, yeni müslimân olanlar arasında yayılmağa başlayan fitne ve fesâdı kaldıran odur “radıyallahü anh”.
Ellidördüncü sahîfede: (Ömer-i sânînin vefâtını müteâkib iktidârın dinsiz ellere geçmesi, İslâmın yoluna engel olarak çıkdı. Fekat Emevî ve Abbâsîler islâmın inkişâfını önleyemedi. Hadîs ve fıkh âlimleri rasyonel ilme âşina bulunmadıkları için, islâmî sistem muâsır fikr temâyüllerinin ışığı altında tefsîr ve îzâhdan mahrûm kaldılar. Kötü te’sîrlere mürâce’atdan başka ellerinden birşey gelmedi. İmâm-ı Ebül Hasen-i Eş’arî ve sonra gelenler de muvaffak olamadılar. Çünki skolastik ilme sâhib olmalarına rağmen rasyonel ilmde yetişmemişlerdi. Mu’tezileye muhâlefetde o kadar ileri gitdiler ki, dinde yeri olmayan şeyleri dîne sokdular. Âlimler ve hükümdârlar ve halk kitleleri hep birlikde Allahü teâlânın kitâbına ve Peygamber efendimizin sünnetlerine karşı sırt çevirdiler. Devleti yöneten ma’hud bir zümrenin lüks hayat, hırs ve tama’ gâyesi ile açdıkları harbler sebebi ile vahîm bir şeklde geri kalındı. İlm ve san’at yok oldu. Bu sırada İmâm-ı Gazâlî yetişdi. Bağdâd halîfesinin i’timâdını kazandı. Fekat o, serâydan uzaklaşıp Yunân felsefesini red etmeğe çalışdı. [Ehl-i sünnet içindeki] bütün mezhebleri, za’îf tarafları için ve İslâma uymayan temâyülleri için tenkîd etdi. Çürümekde olan me’ârif sistemini ihyâ etdi.