Birinci yüzyılda, Ömer bin Abdül’azîz, meliklerin zulmlerini kaldırıp, adâletin esâslarını kurdu. İkinci yüzyılda, imâm-ı Şâfi’î îmân bilgilerini açıkladı ve fıkh bilgilerini ayırdı. Üçüncü yüzyılda Ebül-Hasen-i Eşarî Ehl-i sünnet bilgilerini şekllendirdi ve bid’at sâhiblerini susdurdu. Dördüncü asrda Hâkim ve Beyhekî ve benzerleri, hadîs ilminin temellerini kurdular. Ebû Hâmid ve benzerleri de fıkh bilgilerini yaydılar. Beşinci asrda imâm-ı Gazâlî yeni bir çığır açıp, fıkh, tesavvuf ve kelâm bilgilerinin birbirlerinden ayrı şeyler olmadıklarını bildirdi. Altıncı asrda, imâm-ı Fahrüddîn-i Râzî, kelâm bilgilerini yaydı. İmâm-ı Nevevî de fıkh bilgilerini yaydı. Böylece zemânımıza gelinceye kadar her asrda bir müceddid gelerek dîni kuvvetlendirdi. Yukarıdaki hadîs-i şerîfi ve benzerlerini, olacak şeyleri haber veren mu’cizedir diyerek geçmemelidir. Bildirilen şeylerin ehemmiyyetini ve kıymetlerini de anlamalıdır.
Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (El-intibâh) kitâbının üçüncü kısmında diyor ki:
İslâmın vâciblerinden biri, (Ahkâm-ı ilâhî)yi öğrenmekdir. Bu da, Kitâbdan, Sünnetden, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin eserlerinden ve Kitâb ile Sünnetden istinbât olunan bilgilerden öğrenilir. Ahkâm-ı ilâhiyyeyi bildiren ilme (Fıkh) ilmi denir. Fıkh âlimlerine (Fukahâ) denir. Fukahânın muhtelif mezhebleri vardır. Sonra gelen âlimler, bu mezhebleri seçmekde ve bunlarla amel etmekde, birbirlerinden ayrılmışlardır. Bunların çoğu, meşhûr olan mezheblerden birini seçmeli, her işde bu mezhebi taklîd etmeli dedi. Kitâbdan, Sünnetden nasîbi olmıyan ve âlimlerin kitâblarından anlamıyanlar için, böyle taklîd etmek mubârekdir. Fekat taklîd ederken, Kitâba ve Sünnete uymağı niyyet etmiş olmaları şartdır. Bir iş için, müctehidin ictihâdının, açık bir âyete veyâ hadîse uymadığını çok zan ederse, bu işde, Kitâba ve hadîse dahâ uygun olan başka müctehide uymalıdır. Bu iş için başka mezhebe uymak yasakdır dememelidir. Sonra gelen âlimler arasında bir kimse, Sünneti ve Eserleri iyi öğrenmiş ve islâm fukahâsından birinin sözlerini iyi incelemiş ise, bir fakîhin sened edindiği hadîsi, râvîleri ile biliyor ise ve muhâlif görünen hadîsleri karşılaşdırarak bunlardan hükm çıkarabilip, mezhebine hizmet edebiliyor ve mezhebinin imâmının usûlüne uyarak yeni hükmler çıkarabiliyorsa, böyle âlimlere (Müctehid-i fil-mezheb) denir. Bu yol da mubârekdir. Müslimânların çoğu, kendi memleketlerinde yayılmış olan bir mezhebi veyâ babalarından, hocalarından işiterek öğrendikleri bir mezhebi taklîd ediyorlar. Yalnız bir mezhebin kitâblarını okuyabilen ve delîlleri incelemesini bilmiyen kimseler için bu yol uygundur.