Cihâd, gazâ, kâfirlere güç kullanarak (emr-i ma’rûf) yapmakdır. Cihâdı ferdler değil, devlet yapar. Seyyid Kutb, yine (Cihân Sulhu) kitâbında:
(İslâmın hiçbir zemânında harbden gâyesi, zor ile müslimânlığı insanlara kabûl etdirmek değildir. Böyle bir zorlamaya islâmın ne nazarî prensiblerinde, ne de târihî inkişâfında rastlamak mümkindir. İslâm, islâmı bilmeyen câhillerin ve islâm düşmanlarının zan etdiği gibi, aslâ kılınç ile intişar etmiş değildir. Dînin tabî’atinde olmıyan harb, hiçbir zemânda dîne da’vet vesîlesi olarak kullanılmamışdır) diyor.
Seyyid Kutbun, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilen ve milyonlarca kitâbda sözbirliği ile yazılmış olan ve her milletin târîhlerinde sürülerce misâlleri bulunan islâm cihâdını tersine çevirmesi, beyâza kara demek gibi, şaşılacak birşeydir. Yukarıdaki yazılar, hiçbir müslimânın, hattâ hiçbir okumuş insanın inanacağı birşey değildir. Bunları yâ hiç okumamış bir câhil veyâ bir ahmak, yâhud da islâmiyyetle ilişiği olmıyan, Kâdıyânî (Ahmediyye) adındaki Hindistânda İngilizlerin ortaya koyduğu uydurma dindeki kimseler söyler.
Kendisi de Nisâ sûresinin yetmişüçüncü ve sonraki âyetlerini açıklarken, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi hakîkati yazmak zorunda kalmışdır. Fekat, bir yandan (Müslimân harbe, Allah yolunda döğüşmek, Allahın kelâmını yüceltmek için, Allahın nizâmını beşerî hayâta hâkim kılmak için çıkar. Sonra bu yolda öldürülür ve şehîd olur. Cihâd her zemân lâzımdır. İlâhî da’vet ile birlikde yürüyen bir unsurdur) derken ve cihâda teşvîk eden hadîs-i şerîfleri yazarken, bir yandan da,(Tevhîd ve hicretden yüz çevirirlerse, onları yakalayıp bulduğunuz yerde öldürün!) meâlindeki âyetin tefsîrinde, yine kendi fikrlerini aşılamakda ve (Kâfirler islâmı kabûle zorlanmaz. Kat’iyyen dinlerine ta’n edilmez. İslâm, kendisine inanmıyanları saflarına zorla da’vet etmez. Bu din, başkalarını, kendisini kabûle zorlamaz) diyerek islâmiyyete iftirâ etmekde, bir sahîfe önce yazdıklarını inkâr etmekdedir. Yüzüncü âyet-i kerîmeyi, (Her kim Allah yolunda hicret ederse, yer yüzünde bereket ve vüs’at bulur. Yolda ölürse, Allahü teâlâ ecrini verir) güzel tefsîr ederek, kâfir memleketinde kalan müslimânların, Dâr-ül-islâma hicret etmelerinin vâcib olduğunu doğru anlatıyor. Görülüyor ki, kâfir memleketinde bulunanlar islâm memleketine hicret edecekdir. Hükûmete karşı çıkarak, fitne uyandırmıyacakdır. Seyyid Kutb, bu fitneye, cihâd demekdedir.