Tefsîr ismi altında, sosyalist fikrlerini gençlere aşılama çabasındadır.
9— (Cihân Sulhu) ve (İslâmî Etüdler) kitâblarında, (Zekât, bir vergidir. Bu vergiyi ancak devlet tahsîl eder. Yüzyüze ve iki ferd arasında meydâna gelen bir mu’âmele değildir. Elden ele geçen ferdî bir ihsân ve sadaka değildir. Malların zekâtını kendi elleri ile ayırıp yine kendi elleri ile dağıtmak, islâmın farz etdiği bir şekl ve nizâm değildir. Zekâtı verilmiş mal, birikdirilmiş mal [ya’nî kenz] sayılmaz sözü doğru değildir. Devlet ona el koyabilir) diyor. Seyyid Kutbun bu sözlerinin doğru olmadığı, islâmiyyete uymadığı, kendi yanlış düşünceleri olduğu (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında uzun ve vesîkalarla isbât edilmişdir. Zekâtı verilmiş malın kenz olmadığı, hükûmetin bu mala hiçbir sebeble el koyamayacağı, bütün kitâblarda yazılıdır. (Ahkâm-üs-sultâniyye)de ve birçok kıymetli kitâblarda diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmde zekât ve sadaka aynı ma’nâda kullanılmakdadır. Müslimânın malında, zekâtdan başka, kimsenin hiçbir hakkı yokdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Malda zekâtdan başka hak yokdur) buyurdu. Zekâtını vermek lâzım olan mallar ikiye ayrılır. Emvâl-i zâhire ve emvâl-i bâtına. Emvâl-i zâhire, saklanamıyan mallardır. Ekin, meyve ve çayırda otlıyan dört ayaklı kasâb hayvânları böyledir. Emvâl-i bâtına, saklanabilen mallardır. Altın ile gümüş ve ticâret eşyâsı böyledir. Hükûmet, emvâl-i bâtınanın zekâtını istiyemez. Bunların zekâtını vermek, sâhibinin hakkıdır. Sâhibleri, kendi istekleri ile, hükûmete verirlerse, o zemân hükûmet alıp, islâmiyyetin emr etdiği yerlere vermekde, sâhiblerine yardımcı olur. Hükûmetin vazîfesi, yalnız emvâl-i zâhirenin zekâtlarını istemek ve yerlerine dağıtmakdır. Hükûmetin bu hakka mâlik olabilmesi için de, hür, müslimân, âdil olması ve zekât üzerindeki din bilgilerine sâhib olması şartdır. Hükûmet zekâtı toplamakda zâlim olup, yerlerine dağıtmakda âdil ise, buna zekât verilmesi de, vermeyip, mal sâhibinin kendisinin dağıtması da câiz olur. Zekâtı toplamakda âdil olup, dağıtmakda zâlim ise, bu hükûmete zekât vermemek vâcib olur. Vermek câiz değildir. İstekle veyâ zorla alırsa, zekât verilmiş olmaz. Mal sâhiblerinin ayırıp, hakkı olanlara kendilerinin tekrâr dağıtmaları lâzım olur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” toplanan zekâtları, uygun gördüğü yerlere dağıtırdı. Sonra, Allahü teâlâ, zekât verilecek yerleri birer birer bildirip başka yerlere sarf edilmemesini emr eyledi. Kâfire zekât verilmiyeceği sözbirliği ile bildirildi). (Ahkâm)dan terceme temâm oldu.