Hak olan başka mezhebleri kötülemek te’assubdur. Dört mezhebi taklîd edenler, hiçbir zemân böyle te’assub yapmadı. Hiçbir asrda mezheb te’assubu olmadı.
Yetmişiki bâtıl, sapık fırkanın hepsine (Bid’at ehli) ve (Mezhebsiz) denir. Bu mezhebsizler, Emevî ve Abbâsî halîfelerini Ehl-i sünnetin hak yolundan ayırmağa çalışdılar. Bunu başaranlar, kanlı hâdiselere sebeb oldular. Mezhebsizlerin sebeb oldukları bu zararları önlemek için islâm âlimlerinin halîfelere nasîhat vermelerine, onları Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birini taklîd etmeğe çağırmalarına mezheb te’assubu demek, islâm âlimlerine karşı çirkin bir iftirâdır. Biraz arabî öğrenmiş birinin, târîh kitâblarını karışdırıp, tesâdüf etdiği çeşidli hâdiseleri, kendi açısından değerlendirmesi, bunları mezheb te’assubunun zararlarına vesîka olarak gençlerin önüne sürmesi, dört mezhebe saldırmanın yeni bir taktiği oldu. Dört mezhebe karşı olanlardan bir kısmı, kendilerini haklı göstermek için, ben mezheblere karşı değilim. Mezheb te’assubuna karşıyım diyorlar. Fekat, te’assuba yanlış ma’nâ vererek, mezheblerini savunan fıkh âlimlerine saldırıyorlar. İslâm târîhindeki kanlı hâdiselere bunlar sebeb oldu diyorlar. Böylece, gençleri mezhebsiz yapmağa uğraşıyorlar.
(Kâmûs-ül a’lâm)da diyor ki, (Selçûkî sultânlarından Tuğrul beğin vezîri Amîd-ül-mülk Muhammed Kündürî, [mu’tezile mezhebinde idi. Ehl-i sünnet mezhebine] minberlerde la’net okutmak için fermân çıkarmış, bunun için Horasandaki âlimlerin çoğu başka yerlere hicret etmişlerdir). İbni Teymiyye (vefâtı 728 [m. 1327]) gibi mezhebsizler, bu hâdiseyi, (Hanefîler ile Şâfi’îler birbirlerine düşmüş, minberlerde Eş’arîlere la’net edilmiş) şekline sokdular. Bu yanlış yazıları, vesîka olarak etrâfa yayıyorlar. İmâm-ı Süyûtînin (vefâtı 911 [m. 1505]) kitâblarından da yanlış tercemeler yaparak gençleri aldatıyorlar. Ehl-i sünnetin dört mezhebini yıkarak, mezhebsizliği yaymağa çalışıyorlar.
Mezheb te’assubundan islâm târîhinde kardeş gavgaları olmuş, bunun misâllerinden biri de şu imiş: Hicrî 617 târîhinde Rey şehrini ziyâret eden Yâkût, burasının da harâb olduğunu görünce, rast geldiği kimselere, bunun sebebini sormuş. Hanefîler ile Şâfi’îler arasında te’assub başgösterdi. Harb başladı. Şâfi’îler gâlib geldi. Şehr harâb oldu demişler. Bunlar, Yâkûtun (Mu’cem-ül-büldân) kitâbında yazılı imiş. Hâlbuki, Yâkût-i Hamevî, bir târîhci değildir. Rum çocuğu idi. Esîr alınıp, Bağdâdda bir tüccâra satılmışdı.