481

Zındıklar ve mülhidler, îmânda parçalanmayı kötüleyen, yasaklıyan âyet-i kerîmeleri ve hadîs-i şerîfleri ele alıp, bunların, Ehl-i sünnetin dört mezhebini bildirdiklerini iddi’â ediyorlar. Hâlbuki, dört mezhebin ayrılmasını Kur’ân-ı kerîm emr ediyor. Bu ayrılığın, Allahü teâlânın mü’minlere rahmeti, ihsânı olduğunu hadîs-i şerîfler bildiriyor.

Moğolların islâm memleketlerine yayılmasını ve Bağdâdı yıkıp kana boyamalarını, Hanefî-Şâfi’î çekişmelerine bağlamak çok iğrenç, pek alçak bir yalan ve iftirâdır. Târîhin hiçbir devrinde Hanefî-Şâfi’î çatışması olmamışdır ve olamaz. Bu iki mezhebin îmânları aynıdır. Birbirlerini severler. Kardeş olduklarına inanırlar. Amelde, ibâdetde olan ufak tefek ayrılıklarını da, Allahü teâlânın rahmeti bilirler. Kolaylık olduğuna inanırlar. Bir mezhebdeki müslimân, bir işi yaparken sıkışık hâle düşerse, bu işi öteki üç mezhebden birine uyarak yapıp sıkıntıdan kurtulur. Dört mezhebin kitâbları, bu kolaylığı sözbirliği ile tavsiye etmekde ve misâllerini yazmakdadır. Dört mezheb âlimlerinin, kendi mezheblerinin delîllerini, vesîkalarını açıklamaları, yazmaları, birbirlerine çatmak, (Hâşâ) kötülemek değildir. Bunları, Ehl-i sünneti mezhebsizlere karşı savunmak ve kendi mezhebinde olanların güvenlerini sağlamak için yazdılar. Hem böyle yazdılar. Hem de, sıkışınca, başka mezhebi taklîd ediniz dediler. Mezhebsizler ve mülhidler ve zındıklar, Ehl-i sünnete saldıracak başka sebeb bulamadıkları için, Ehl-i sünnet âlimlerinin haklı ve yerinde olan yazılarını ele alarak, bunlara yanlış ma’nâ veriyorlar.

Tatarların, moğolların, islâm memleketlerine yayılmalarına gelince, târîhler bunun sebeblerini açıkca yazmakdadır. Meselâ, meşhûr (Kısas-ı enbiyâ)kitâbının sekizyüzdoksanıncı sahîfesinden başlıyan yazılarının hulâsası şudur:

(Abbâsî devletinin son halîfesi Müsta’sım, dînine çok bağlı ve sünnî idi. Vezîri olan ibni Alkamî ise mezhebsiz olup, halîfeye sâdık değildi. Devlet idâresi bunun elinde idi. Abbâsîleri devirip, başka devlet kurmak istiyordu. Moğol hükümdârı Hülâgünün Bağdâdı almasını, kendisinin de ona vezîr olmasını istiyordu. Onun Irâka gelmesini teşvik etmeğe başladı. Hülâgüden gelen mektûba sert cevâb yazarak onu kızdırdı. Mezhebsiz [şî’î] olan Nasîr-üd-dîn-i Tûsî, Hülâgünün müşâviri idi. Bu da, onu Bağdâdı almağa teşvik ederdi. İşler, iki sapık elinde dönüyordu. Hülâgü Bağdâda yürütüldü. Yirmi bine yakın halîfe ordusu, ikiyüzbin tatarın oklarına karşı duramadı. Hülâgü, Bağdâda, naft ateşleri ve mancınık taşları ile saldırdı. Elli gün muhâsaradan sonra, İbni Alkamî, sulh için diyerek, Hülâgünün yanına gitdi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.