Cevâb: Bu süâlin cevâbı, şî’î âlimlerinden Kâdî Nûrullah Şuşterînin (Mecâlisülmü’minîn) kitâbında yazılıdır. Şöyle ki, (Abdüllah ibni Abbâs, hazret-i Emîrin talebesi idi. Onun huzûrunda, ictihâd derecesine varmışdı. Onun yanında ictihâd yapardı. Birçok ictihâdı, Onun ictihâdlarına uymazdı. Emîr “kerremallahü teâlâ vecheh” hazretleri, Onun böyle ictihâdlarını kabûl ederdi. Bundan anlaşılıyor ki, müctehidin kendi anlayışına göre cevâb vermesi lâzım imiş. Evet, âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde açık bildirilmiş olan şeyler için ictihâd yapılmaz. Ya’nî böyle açık bilgilerden ayrılmak harâmdır. Fekat, açık bildirilmemiş olan şeyleri anlamak için ictihâd etmek lâzım olur. Şu kadar var ki, ma’sûm olan imâm, ictihâdında hiç yanılmaz. Başkaları ise yanılabilir. Fekat bu yanılmaları suç olmaz. Yanılmalarına bir sevâb verilir) demekdedir. Şî’îlerin (Me’âlimül-üsûl) kitâbında da, bunlar yazılıdır. İctihâdda yanılarak elde edilen bilginin, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere ve icmâ’ı ümmete muhâlif olmaması lâzımdır.
Ehl-i beytin ictihâdlarına uymıyan fetvâyı vermek suç olsaydı, hazret-i Hüseynin de suçlu olması lâzım gelirdi. Çünki şî’î âlimlerinden Ebû Muhnel Ezdî bildiriyor ki, hazret-i Hüseyn kardeşi hazret-i Hasenin, hazret-i Mu’âviye ile sulh yapmasını beğenmedi. Yanlış iş yapdığını bildirdi. Oniki imâmdan birinin ictihâdını kabûl etmemek, hatâ etdiğini söylemek, Ona düşmanlık demek olsaydı, hazret-i Hasenin hazret-i Hüseyne düşman olması lâzım gelirdi. Hazret-i Mu’âviyeye “radıyallahü anh” dil uzatanların, Ona iftirâ kampanyası açanların, kötü yolda oldukları buradan da anlaşılmakdadır.
Ehl-i sünnetin hadîs âlimleri ve müctehidleri “rahmetullahi aleyhim”, takvâ ve adâlet ve dindarlık ile meşhûrdurlar. Şî’îlerin Ehl-i sünnet âlimlerini beğenmemeleri, bu âlimlerin îmânlarının, kendi inançlarına uymadığı içindir. Günâh işlediler, yalancıdırlar, dünyâya düşkündürler diyemiyorlar. Hâlbuki, onların âlim dedikleri kimseleri, kendileri de kötülemekdedirler.
Kendilerine, ilk olarak şî’î diyenler, Sıffîn muhârebesinde hazret-i Alînin ordusunda birlik kumandanları idi. Hazret-i Emîrin sözleri, hareketleri, şî’î kitâblarına, hep bunlardan işitmekle yazılmışdı. Hâlbuki, hâin, fâsık ve Emîre âsî ve yalancı oldukları (Nehcülbelâga) gibi şî’î kitâblarında yazılıdır. Emîr “kerremallahü teâlâ vecheh”, bunların münâfık olduklarını haber verdi. Küfe şehrindekilerin inançları ve ibâdetleri hep bunlardan işitdiklerine göre idi. Bunlara, ma’sûm imâmlar hep beddüâ ve la’net etmişlerdi.