Hazret-i Alînin teklîfi üzerine, hazret-i Ebû Bekr imâm olup, dört tekbîr ile nemâzını kıldırdı.
Hazret-i Ebû Bekrin defnde bulunmaması yukarıda bildirilen sebeblerden idi. Aralarında geçimsizlik olsaydı, cenâze nemâzını hazret-i Ebû Bekr kıldırmazdı. Sünnî ve şî’î kitâblarının birlikde bildirdiklerine göre, hazret-i Hüseyn, imâm-ı Hasenin cenâze nemâzını kıldırması için, hazret-i Mu’âviyenin Medîne-i münevveredeki vâlîsi olan Sa’îd bin Âs hazretlerine işâret eyledi. (Cenâze nemâzını emîrin kıldırması, dedemin sünneti olmasaydı seni imâm yapmazdım) dedi. Bundan anlaşılıyor ki, hazret-i Fâtıma, hazret-i Ebû Bekrin nemâzı kıldırmaması için vasıyyet etmemişdir. Eğer, cenâze nemâzını hazret-i Ebû Bekr kıldırmasın, diye vasıyyet etmiş olsaydı, hazret-i Hüseyn, hazret-i Fâtımanın vasıyyetine uymıyan bir hareketde bulunmazdı. Sa’îd bin Âs’ın imâm olmak için hazret-i Ebû Bekrden binlerle derece aşağı olduğu meydândadır. Dahâ altı ay önce, hazret-i Fâtımanın yüksek babası Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekri bütün Muhâcir ve Ensâra imâm yapmışdı. Hazret-i Fâtımanın, altı ay gibi kısa bir zemân içinde bunu unutacağı düşünülemez.
4— (Biri gene hazret-i Resûlün bu ciğerpâresinin kaburga kemiklerini ve kolunu kırıyor. Bu da yetmiyormuşcasına kara yüzünü görmek istemiyen ve üzerine kapıyı kapatmak istiyen hazret-i Fâtıma anaya hücûm ederek bî’at etmezseniz evinizi yakacağım, yıkacağım, diyor. O mazlûm anayı kapı arasında sıkışdırarak, Muhsin ismi verilen ma’sûm-i pâkin zâyi’ine sebeb oluyor) diyor.
Bu yalanları Hasen Kusûrî (Dışlıklı Hasen efendi)nin Necm-ül-Kulûb ve Kumru adlı eserlerinden aldığını bildiriyor.
Bu iftirâlarla, müslimânların gözbebeği olan ve âyet-i kerîmeler ile medh-ü senâ buyurulan ve hadîs-i şerîflerle Cennete gideceği müjdelenen ve adâleti, şânı ve şerefi dünyâ târîhlerini dolduran, müslimânların yüce emîri, hazret-i Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh” efendimize karşı kalblerde dolu olan sevgi ve saygıyı sarsmağa yelteniyor. Sened olarak gösterdiği kimse, ne Ehl-i sünnet ve ne de şî’î âlimleri arasında bulunmadığı, iki eserin de ne oldukları belli olmadığı için, kalemimizi onlara bulaşdırmayacağız. Bu alçak yalanların cevâbını yine (Tuhfe) kitâbından dinliyelim:
Yalnız Ehl-i sünnet değil, şî’îler de hurûfîlerin bu yalanlarını şiddet ile red ediyorlar. Ancak, ayak tabakaları, soysuz, edebsiz birkaç sapık tarafından yayılmışdır, diyorlar. O sapıklar da (Evi yakmak istemişdi. Fekat bu işi yapmağa kalkışmadı) şeklinde yaydılar.